Sevgili Recai! Değerli kardeşim! (Enver Seyhan)

0
1483
Bugün sabah Taşova kazasının köylerinden İstanbul’un Kartal ilçesi, Cevizli semtinde ikâmet edenlerle çay içip sohbet ettiğimiz ocağa gelince, kardeşim Yücel’in “abicim bi dakka; Recai abi vefat etmiş de başsağlığı mesajı gönderiyorum” cümlesiyle irkildim.
Üç günlük fani bir dünya! Çok fena oldum! Seni konuştum on dakika. Seninle Üsküdar’da buluşmalarımızı ve neredeyse çarşının her yerini dolaşmalarımızı; arada bir durup durup kesik kesik kulağıma fısıldamalarını anımsadım. Üstüne bir de, “bunlar sende kalsın; kimseler duymasın” dediğin çok özel sırlarını. Fethi Paşa Korusu’nda, en yukarıda derin ormanın gölgesinde, çocukluğumuzdan başlayıp o zamana göre ellili yaşlara kadar geçen ömrümüzü konuşmamızı hatırladım.
Seninle geç tanıştım. Ben seni tanıyordum da sen beni tanımıyordun. Ayakkabıcı Hilmi’den çok ayakkabı aldı babam bana. Bunları konuşurken birden fotoğrafını açtın ve gösterdin. Beyaz, galiba kıvırcık saçları ve beyaz bıyıklı haliyle Dene Pazarı’ndaki anımsadığım eski dükkanın kapısında soruduyor ve fotoğraf için poz veriyor. Epeyce sülalenden bahsettin. Suşehri kazasından çıkışınızı ve çevrede, köyden köye dolanarak, dolanarak sonunda Arpaderesi köyüne gelmenizi ve yerleşmenizi anlattın. Tekrar anlattın. Bir daha döndün ve anlattın…
“Enver, yordum mu seni” dedin. Bir sülalenin hikayesi canlı, capcanlı gönül gözümün önünden akıp gidiyor; nasıl yorulabilirdim ki?
“Kamiller.” Boyunuzun adı olmalı Arpaderesi köyünde. Bir de babaannenden veya dedenin annesinden açtın konuyu. Onun sülalesinden anlattın. Fazla derine giremiyorum çünkü “sır olsun” aramızda, dedin. Belki de yazarların yaptığı gibi biraz hayal meyal şeyler de yazmak istiyorum ama geçemiyorum sınırı ve sırrı.
Taşova Lisesi’ni ve okul yıllarını anlattın; el’an gün gibi hatırladım. Sen anlatıyorsun, bazan duruyorsun ve devam ediyorsun. Zudaylı herkesçe tanınan, saygı duyulan bir öğretmenin kızıyla arkalı önlü oturduğun sınıfını ve tartışma ve münakaşa ortamını anımsadım. Değerli hanımefendiye sabır ecir dilemekten başka, başka gücüm yok. Nutkum tutuluyor. Hüzün boğazımı sıkıyor, bu noktada, bu satırları yazarken…

Çocukların, torunun ve emekliliğin. En son telefonda, “emekli oldum” dedin. Bir ara buluşalım yine diyerek telefonu kapattık. Kışın ortasında, telefonumda kaydı olmayan bir telefondan aranıyorum. Baktım baktım; sonra telefonu elime aldım ve “var bunda da bir hayır” dedim. Telefonumda kayıtlı olmayan telefonları açmam veya incelerim. Çok nadir olarak açarım. Telefonun ucunda, İstanbul’da Destek Derneği’ni kuran S. Ünsal var. “Oturduk Recai ile” diyor; “senden bahsediyoruz.” Hal hatırdan sonra, “görüşelim bir an evvel, oturalım beraber Üsküdar’da” diyor. Ben ise, seni işaret ediyorum, sana havale ediyorum. Sezgin diyor ki: “Ben biliyorsun, kış aylarında Söke’deyim, yazın köyde, Destek’te.” Bildiğimi söylüyorum. “Recai olur verdikten sonra, neden olmasın” diyerek ve selamla ve muhabbet temennilerimle telefonu kapatıyorum.

Olmadı be kardeşim; Recai. Buluşamadık ve uzun uzun, ordan burdan, tekrar Taşova’dan konuşamadık. Ben de anlamadım ki nasıl oldu? Benim bir tarafım, devamlı, her zaman oğlanın ameliyatından sonra, hep evde olduğu için, onu evde bırakıp dışarı çıkmak zor geldiği için, ondan ayrılmak içimi yaktığı için olmadı belki de. Bir neden çıktı yoluma; bir nakısa kesti yolumu. Ne bileyim?
PTT memurluğuna giriş hikayeni yeniden dinlemek isterdim. Lokanta maceranı. Siyasi nedenle çektiğin acıları. Üsküdar’da tevafuken tanıştığın ve derinden samimi, içten dost olduğun Taşovalı merhum öğretmeni. Ama artık hepsi hatıralarımda saklı kalacak; ahirette buluşunca uzun uzun konuşacak ve laflayacağız. Belki Ahmet Günaydın’la bizi tanıştırdığı lokantada oturacak ve yine, yeniden seninle tanışacağım. Kim bilir? Evet! Yüce Allah’tan başka kimse bilmez, bilemez.
Sevgili kardeşim,
Cenazende Arpaderesi’nde olamayacağım. Namazında saf tutamayacağım. Cemaatle beraber, “iyi bilirdim” diyemeyeceğim. “Hakkınızı helal edin” dediğinde hoca, orada bulunamayacağım. Salından tutup dua edemeyeceğim. Ahirettekilere “selam söyle” diyerek seni uğurlayamayacağım.
Fakat;
Ben bugünden, şimdiden hepsine cevabımı verdim. Seni yüce Allah’ın merhametine, rahmetine ve muhabbetine emanet ediyorum.
Sen hakkını helal et!
Benden yana gani gani helal olsun.
Sevgili dost!
Buluşuncaya kadar elveda!
Enver Seyhan
13 Haziran 2025
Cuma Kartal -İstanbul

Yorum Ekle