HASAN APAYDIN-İLAHİYATÇI
Yaradan’ın fıtratımıza yerleştirdiği duygulardan en önemlisi sevgidir. Sevgi olmadan bu hayat yaşanamaz. Sevgi, yaşam sevincinin olmazsa olmazıdır. Allah lafzı celali lügavi anlam itibariyle sevgi olarak verilebilir. İşte bu yüzden varlığın tek yaratıcısı, yarattığını sevgiyle yaratmıştır. Bir hadisi kutside ‘’sevdim ve mevcudatı yarattım ‘’buyrulmuştur. Böylece sevgi yaratılışın sırrı, var oluşun sebebidir. Allah sevdiği için yaratmış ,biz ise Yunus Emre’nin deyişiyle yaratılanı yaradan dan ötürü sevmişizdir.
Sevgi kavramı duygusal tarafımızı ilgilendirse de akıl süzgecinden geçmelidir. Eğer böyle olmazsa ya melankolik ya da zehirli bir sevgi olur ki bu da yararından çok zarar verebilir. Her şeyde olduğu gibi en önemli kıstas ölçülü olmasıdır. Sevgi, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. İnsanoğlu önce kendini, daha sonra etrafındaki çiçeği, böceği, anne-babasını, çocuklarını, eşyalarını ve pek çok şeyi sever. Manevi anlamda ise Allah’ı, peygamberi, Kur’an-ı Kerim’i sever. Yalnız bu sevgimiz bilgiye değil de duyguya dayalı olduğu için yüzeyseldir.
Aslında gerçek sevginin en büyüğü tek büyük olan Allah’a verilmelidir. Allah’ı hakkıyla bilemediğimiz için bunu başaramıyoruz. Allah’a olan sevgimiz içi doldurulmamış bir sözden öteye pek geçmiyor. Günlük hayatta bazılarının hatırını Allah’ın önüne geçirebiliyoruz. Yani davranışlarımızı şekillendirirken ‘’Allah ne der ‘’ yerine ‘’insanlar ne der”e daha çok önem veriyoruz. Allah’a olan sevgimizi duygusallıktan öte geçirip akılla destekleyemiyoruz.’’ Allah’ın dediği olur’’ diyoruz ama pratik hayatta bunu uygulamıyoruz. Ayrıca Allah’ı bir olarak biliyoruz ama Yusuf suresi 106. Ayette belirtildiği gibi ‘’insanların çoğu Allah’a ortak koşmadan inanmazlar’’ ayetini doğruluyoruz. Böyle olduğu için de gereği gibi teslim olamıyor, tevekküle ulaşamıyor ve sonuçta iki cihan saadetine ulaşamıyoruz. Kur’an-ı Kerime gelince, daha çok onun kağıdını yani onun dışını seviyoruz. En yüksek yerlerde muhafaza edip ulaşılamaz ve dokunulamaz hale getirip içine ya ulaşamıyoruz ya da seni çok seviyorum ama sen burada dur deyip Furkan suresinin 30.Ayetinde belirtildiği gibi O’nu mehcür yani yanımızda olduğu halde ilgisiz ve terkedilmiş bırakıyoruz. Genelde Kur’anın emriyle nefsimizin istekleri çatıştığı zaman nefsimizin istekleri galip geliyor. Hz Muhammed’e olan sevgimize gelince, çoğumuz duygusallıktan öte geçemiyoruz. Hayatımız O’nun hayatına pek benzemiyor.
Yolumuz O’nun sünneti değil de başkalarının yolu oluyor. Lafa gelince Yunus Emre’nin dediği gibi ‘’ canım kurban olsun senin yoluna , adı güzel kendi güzel Muhammed diyoruz’’ ama bu sözden öteye geçmiyor. Çünkü bizler gerçek Hz Muhammed’i tanıyıp da sevmedik.
Hayalimizde romantik bir peygamber portresi oluşturup onu sevdik. İşte bizim sevgimiz bu kadar.