Raşit Hoca, muhtar olduğu sırada Kehinaltı’ndaki pelitlerden birkaç tanesini ihtiyaca binaen kestiriyor. Ağaçların kesimine şahit olan Mustafa Küçükbaş, köyün tarihine duyduğu ilgiden olmalı ki kesilen ağaçların kuturlarını sayıyor. Sonra gidip Taşova’dan fotoğrafçı getiriyor. Fotoğraflama, ağaç kuturlarını sayma derken, ağaçların yaşının yüz seksen civarında olduğu tespitine varılıyor.
Tahminen iki bin yılına isabet eden kutur sayma hadisesinden bir on yıl kadar sonra, Mustafa Küçükbaş ile İstanbul’da buluştuk. Laf nereden icap etti ise bu konuya geldi.
Olayı bana anlatmaya başladı. Kendisini çok dikkatle, icabetle ve keyif alarak dinledim. Belki de ucu bucağı görünmez sandığım mazisi iki yüz senelik köyün geçmişine ulaşıyorduk. Öyle de oldu. Yüz seksen sene geriye gidince Oba Köyü’nde ilk çadırın meskun yerine konduğu tarih 1820 yılına ulaşıyor, 1830 da olabilir, bir on yıl sonra da ancak bu yıldan geriye de gitmiyordu.
Zira köyü kuran Hacı Gülağa’nın kızı dedemin anasıydı. Dedem ile anası arasında yirmi beş veya otuz yaş olsa, dedemin annesi 1875 yılında doğmuş olabilirdi. Belki daha geç de doğmuş olabilir. Yani köyün kuruluşundan beri beş nesil yahut yedi nesil aralığında bir silsile mevcuttu. Hacı Gülahmet göç esnasında kaç yaşındaydı, yanında kimler vardı? Bu konuda henüz bir bilgi mevcut değil.
Yani Oba Köyü’nde ilk çadırın kurulup yerli çevre köylerin dilinde Oba olarak adlanmasından beri, yaklaşık iki yüz sene geçmiştir. Kurulma aşamasında, İpek yolunun yani doğudan batıya uzanan Uluyol’un bu civardan geçtiği konusunda bilgi sahibi olup olmadıklarını kestirmek, tahmin etmek mümkün değil. Aslında bu önemliydi ama onların umurunda mıydı? Uluyol, doğudan batıya milletlerin, kavimlerin, kervanların, göçlerin, orduların güzergahıydı…
Köyün kurucu sülalesinin adı Omalılar yahut Omarlılar olarak ifade ediliyor. Bu konuda bilgisinden yararlandığım Mustafa Çınar’ın dediğine göre; Omalılar önce, şimdiki Karamuk havalisinde Afulu denilen yere gelip konaklıyorlar. Afulu kelimesinin, bir yazılı kaynakta “Ahilu” olarak ifade edildiğine rastladım. Afulu’dan sonra gelip Halamaz’ın altında, Destek Çayı’nın kıyısındaki Yenice denilen yerde çadır kuruyorlar. Orada da barınamadıkları görülüyor. Yenice’den kalkıp bu sefer de Sepetli’nin tam karşısındaki Obayeri denilen mevkiye yerleşiyorlar. Fakat, Obayeri’nde rahat ve huzur bulamıyorlar. Çünkü o sırada Sepetli’nin ağası konumunda olan Abişoğlu sülalesi ile hır gür çıkıyor ve Omalılar’dan bir şahıs öldürülüyor.
Bu nedenle, demek oluyor ki sulh oluyorlar ve Omalılar bu defa gelip Oba köyünün şimdi mevcut olduğu yere, yani Mustafa Çınar ve Mehmet Yılmaz’ın evinin olduğu alana çadırlarını kuruyorlar.
Hacı Gülahmet yani Hacı Gülağa, Zuday’a gidip geldikçe Kuru Hüseyin denilen adamın kız kardeşini görüyor ve gel zaman, git zaman bu kızla evleniyor. Lakabı itibariyla kendisine Mastık Karı denilirmiş.
Böylece köyün kurulma safhası düşünülecek olursa, bu evlilik yerleşimin kalıcı olması konusunda belirleyici bir saik olarak ele alınabilir…
Bu sırada, Mastık Karı’nın Zuday’daki kardeşleri veya bütün ailesi Taşabat tarafına yani Yemişenbükü köyüne göçünce aileden sadece Kuru Hüseyin Zuday’da kalıyor. Mastık Karı Hacı Gülağa’ya kardeşinin yanlarına getirilmesi konusunda ısrarcı davranıyor. Böylece, daha sonra yedi oğlu da cephede kalacak olan Kuru Hüseyin Oba köyüne yerleşiyor.
Hacı Gülahmet, ona şu anda Mustafa Çınar’a ait olan evin yerini veriyor. Çınar soyadlı sülale Kuru Hüseyinoğlu sülalesidir.
Omalılar’ın Çarşamba tarafından geldiklerini söylemek mümkün ancak oraya da Omarlı veya Ömerli denilen başka bir yerden geldikleri konusunda bir takım rivayetler var. Konar göçer bir boy olan Omalılar ve köyün şu anda ikamet eden diğer birçok sülalesi için farklı düşünmek de olası değil.
Akdağ’ın kuzey yamacındaki Baldıran yaylası da Omalılar tarafından yani Hacı Gülağa vasıtasıyla yayla olarak zaptedilmiştir. Halen de davar ve hayvancılık yapanlar için önemini, hatırasını ilk günkü gibi korumaktadır.
Yirminci yüzyılın başlarında, 1910’larda Oba Köyü, Sepetli’den ayrılıyor. Ayrılma işini yürüten Sepetli’den Oba’ya göçen Hacı Dayı’dır. Ayrılma sonucu Sepetlioba artık köy ünvanını alıyor.
Yeni bir muhtarlık oluşturuluyor ve ilk muhtarlık vazifesini yürütmek üzere Hacı Dayı yani Hacı Ahmet Küçükbaş seçiliyor. Oba Köyü’nün adı 1990’larda Yeşilyurt olarak değiştirilmiş ve tescil edilmiştir.
Sepetlioba kurulduğu sırada bölgenin merkezinde Sonisa vardır ve Nahiye sıfatını haizdir. İbni Batuta bölge için Seyahatnamesi’nde şöyle diyor: “… Sonisa beldesi vardır ki, bu da Irak Sultanı’nın mülküdür. Velilerden Ebu Abbas Ahmet Rufai hazretlerinin çocukları burada oturmaktadır. Şeyh İzzettin de bunlardan olup tekkenin şeyhidir.”
(İbni Batuta Fas’ın Tanca şehrinde 1304 yılında doğmuş, yine 1369 yılında aynı şehirde vefat etmiştir. İbni Batuta, zamanına göre dünyanın bilinen yerlerini gezmiş ve o yıllarda yaşanan çeşitli karışıklıklar, düzensizlikler içinden çıkıp yine Tanca’ya dönmüş ve eserini arkadaşı El Kelbi’ye kaleme aldırmıştır.)
Oba Köyü’nün, yeni adıyla Yeşilyurt köyünün tarihine ilişkin olarak başka bir yazı daha kaleme alıp biraz daha konunun kapsamını genişletmek istiyorum. Etraflıca bilgi edinmek ve katkı sağlamak isteyenler, facebookta mevcut OBA’lılar (Sepetlioba/Yeşilyurt) grubuna girerek takip edebilirler.
Selam ve dua ile.
Enver SEYHAN