HASAN APAYDIN-İLAHİYATÇI
Seküler, dinden bağımsız, dini ya da ruhani olmayan anlamlarına, sekülerizm ise toplumda ahiretten ve diğer dini, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki harekete denir. Türk dil kurumu ise sekülerizm kavramına karşılık dünyacılık sözcüğünü önermiştir. Daha açık bir tabirle dünyevileşme olarak anlayabiliriz. Kendini dine uzak görenlere zaten söyleyecek bir sözümüz yoktur. Bu makalede önceleri kendilerini dindar olarak tanımlayan toplum kesimindeki insanların şimdilerde ise seküler bir hayata evrilmiş olmalarını konu edineceğiz.
Ülkemizde insanların büyük bir bölümü kendini dindar olarak addeder. Tabi ki herkes özgürdür. Kimsenin imanını kimse ölçemez. İman olayı iç dünyamızı ilgilendiren ve deruni olarak Allah ile kul arasında yaşanılan bir tecrübedir. Bu sebeple açık bir karine olmadıkça kimseyi imansız olarak yaftalayamayız. Bu bizim görevimiz de değildir. Yalnız dinin pratik hayattaki yaşanılan görüntülerini gözlemleyebiliriz. Her durum ve yerde olduğu gibi bu konuda da istisnalara bir sözümüz yoktur. Ama genel duruma bakınca geçmişin dindarlarının pek çoğu şimdi seküler dindar oldular. Duymuşsunuzdur mücahitler müteahhit oldu diye yaygın bir söz var. Bu sözün doğruluk payını toplumda etrafımıza ve kendimize bakınca kolayca görebiliyoruz. Dini duyarlılığı olan insanlarımızın önceleri dünyevi imkanları kısıtlıydı ve daha idealist, daha mazbut ,daha sade bir hayat yaşıyorlardı. Zamanla şartların değişmesiyle bu insanlarda dünya nimetlerine kavuştular. Tabi ki dünya nimetleri insana hoş geliyor, insanın nefsi bunları istiyor. Ama diğer taraftan da inandıkları bir din var ki ondan da vazgeçemiyorlar. O zaman seküler dindarlık dediğimiz şey ortaya çıkıyor. Yani iki tarafı da idare ediyorlar. Yani dinden de vazgeçmiyorlar, dünyadan da vazgeçmiyorlar. Bunların dindarlığı nefislerinin izin verdiği kadar oluyor. Hemen birileri yanlış anlamasın, din bize dünyadan vazgeçin dünya nimetlerinden faydalanmayın demiyor. Sadece ahlaklı ve sade bir şekilde gösteriş yapmadan paylaşarak yaşamamızı emrediyor. Ayrıca dünya ve ahiret dengesi gözetilmesini emrediyor. Bu dünyaya sadece yiyip-içip zevk almaya gelmediğimiz hatırlatılıyor. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya,yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmamız gerektiği öğüdü veriliyor. Kıyame suresi 20.ayette belirtildiği gibi insanoğlu ücreti peşin olanı tercih ediyor. Bu da iradesi zayıf olanları dünyevileştirip seküler dindarlık dediğimiz şey ortaya çıkıyor. Bu gün Müslümanların en zayıf noktası dünyevileşmedir. Aynı zamanda muarızlarına karşıda kötü bir profil çizmiş olmalarıdır. Dünyevileşen Müslümanlar yavaş yavaş ideallerinden de vazgeçerek daha çok daha çok lüks peşinde koşuyorlar. Daha yakın bir zamana kadar mütevazi ve sıradan yaşayan insanların pek çoğu haram-helal demeden elde ettikleri servetleriyle sınıf atlayarak eski arkadaşlarına tepeden bakabiliyorlar.
İnsanımızın pek çoğu maddi açıdan refahı yakalasalar bile bunu içselleştiremeyip maneviyatla dengeleyemedikleri için iç huzura ve toplumsal barışa bir türlü ulaşamıyorlar. Bunun somutlaşmış örneklerini televizyonların haber bültenlerindeki haberlere bakarak çürümüşlüğün nereler kadar geldiğini apaçık görebiliriz. Toplum olarak tepetaklak aşağı doğru yuvarlanıyoruz ve bu durumdan hepimiz sorumluyuz. Hiç kimse kendini temize çıkarmaya çalışmasın. Ya bu durumu görmezden gelip geçmiş milletlerde olduğu gibi helak olacağız. Ya da Yunus peygamberin dediği gibi ‘’Ya rabbi biz zalimlerden olduk’’ deyip günahlarımızı kabul edip Allah’ın bize acıyıp yeni ve huzurlu bir hayata döndürmesi için dua edeceğiz.