Amasya İtimat

ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE NECİP FAZIL

0
924

ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE NECİP FAZIL
Ömer CELEP
Bir edebiyat öğretmeni olarak, şairlerin doğdukları yer, doğdukları yıl ile hiç uğraşmadım, uğraşmayı da çok önemsemiyorum. Şairin insanlığa lazım olan yönü; fikri, sanatı, insanlığa öğretileri, insanların duygularına yaptığı katkılar, onlara yaşattığı zevkler, onların eşyaya bakışı ve eşyada gördüklerini sıra dışı anlatış biçimleri v.s. şeklinde sıralayabiliriz.
Edebiyat tarihimizde bir tez ortaya çıktı. “Sanat; sanat için midir? Yoksa, toplum için mi?” Kimi şairlerimiz “sanat; sanat içindir” kimileri de “sanat; toplum içindir” tezini savunmuşlar ve eserlerini buna göre vermişlerdir. Bunlardan hangilerinin haklı olduğu konusunda görüş beyan etmeyeceğiz çünkü her ikisinin düşüncelerinin de haklı gerekçelere dayandığını görüyoruz.
Necip Fazıl; bütün düşünceleriyle farklı bütün sözleriyle sıra dışı olduğu gibi Türk edebiyatında gelenek haline gelen bu tezlerin de dışına çıkarak, ayrı bir tez ortaya atmış ve bunu da kabul ettirmiştir. O hep sanat; Hak içindir tezini savunmuştur. Şöyle der;
Anladım!… Sanat; hakkı aramakmış;
Buymuş oyun; gerisi-çelik çomakmış!…
Dizeyi çok kısa açarsak; adına sanat denilen ne varsa oyun denilen şeylerin bütününü ifade eder. O sanatların adları ise oyun denilen şeyin malzemeleridir. Futbolda asıl olan oyundur. Top, saha, kale, hakem, çizgiler v.s ne varsa adına futbol denilen oyunun malzemeleridir. İşte sanat denilen şey de Hakk’ı aramak işidir. Hakk’ı aramak için kullandığımız sanat dallarının hepsi o aramanın malzemeleridir.
Edebiyatımızda bu bakış yenidir ve üstat Necip Fazıl’a has bir bakıştır. Çünkü o; yeteneğe, bilgiye, birikime ve diyalektiğe has ne varsa hepsini Hakk için kullanan bir dahidir.
Ölümünün otuz birinci yılında anarken keşke; bazı şiirlerinden örnekler vermek suretiyle okuyucularımıza hatırlatmış olsaydık.
Fakat inanıyoruz ki; edebiyatımızda ufuk şairler, saydığımız büyük üstatlarımızın şiirlerinin bir mısrasını bile köşe yazılarına sığdırmada aciziz.
Ancak Üstadın, kendi ifadesiyle şöyle diyelim.

Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,
İçimde homurtular, inanma diye gülen…
İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!
Sebep ne, mezardansa bu hayati tercihe?

Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!
Mukaddes emanetin dönmez davacısıyım!
Zamanı kokutanlar “mürteci” diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana…
Dedik ya farklı düşünen, aykırı adamdır üstat.
O, adını “Büyük Doğu” koyduğu bir davanın fikir babasıdır. Bu gün ülkeyi yöneten en üst sevideki politikacıdan, en üst bürokrattan, en uç noktada eser veren şair ve yazardan, en ileri düzeyde iş dünyasından on binlerce insan onun fikir babalığını yaptığı bir davanın çizgisinde olan değerlerdir.
Sağlığında elini öpmekle şeref duyduğum “Mukaddes emanetin dönmez davacısı”na 31. Ölüm yıldönümünde yüce Rabbimden rahmet dualıyorum.
“Mehmet’im! Sevinin!… Başlar yüksekte…
Ölsek de sevinin… Eve dönsek de…
Sanma! Bu tekerlek kalır tümsek de!
Yarın elbet bizim! Elbet bizimdir!..
Gün doğmuş, gün batmış “EBED” bizimdir!…
Keşke, ciğerinden kan çekerek doldurduğu mürekkeple yazdığı mukaddes emanetin dönmez davacılarının bu günlerini, keşke görseydi…
Rahmet i Rahman’a nail ol Üstat!…

Yorum Ekle

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz