Amasya İtimat

Öğrenmeden Yükseliş Olmaz

0
157

“Armut dibine düşer.” “Süt neyse kaymak da odur.” “Soydur çeker, .oktur kokar.” “Üzüm üzüme baka baka kararı.” “İtle yatan bitle kalkar.” “Körle yatan şaşı kalkar.” gibi ata sözlerimizin değeri hepimizi biliriz. Bunlar kısa olmalarına rağmen çok anlam içerirler.

Bir ailenin meskeninde kitap, gazete, dergi yoksa orada yetişen çocuklar kitaptan, bilgiden, bilimden, okumadan uzak olurlar.

Okumayan, öğrenmeyen toplumlar daima aldatılır, soyulur, sömürülür ve ezilir. Merak etmeyen insanlar dinini, diyanetini, dilini, töresini, tarihini, ahlakını, sağlıklı yaşamayı, hijyeni, savunmayı bilemez.

Cahil kalan insanlar ise CIA köpeği sahte itlerin tuzaklarına düşer. 21. yüzyılda en varlıklı, en güçlü devletler bilgiye, bilime, teknolojiye yatırım yapanlardır.

Dünyada 1 yılda ortaya çıkarılan buluş, icat, patentlerin yüzde 90’ı ABD, Almanya, Çin, Japonya, Güney Kore, İsrail, Fransa, Kanada, Avustralya, Finlandiya, Hollanda gibi ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir.

İnternette yayınlanan faydalı bilgilerin yüzde 88’i İngilizce dilindedir. Gezegende yaşayan 8 milyar insanın 7 milyarı ile sadece İngilizce dili kullanılarak anlaşmak, iletişmek mümkün hale gelmiştir. İngilizce çok nitelikli bir dil değildir. Ancak 1500’lü yıllardan itibaren bu dil hakim olmaya başlamıştır.

Dünyanın en işlek, en kurallı, en mantıklı dili Türkçedir. Lakin bizler Karamanoğlu Mehmet Bey’i dinlemeyip bu matematiksel dili Arapça, Farsça, Rumca, Rusça, Yunanca, İtalyanca, İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince, İspanyolca, Aramice, Bulgarca gibi lisanların işgal ettiği bir yapıya çevirdik.

2021 yılı itibariyle ortalama bir Türk insanı günlük yaşamında sadece 300 kelime kullanıyor. Bunların da 200 tanesi Türkçe değil. Yabancı sözcükleri kullanmak maalesef özentinin de ötesine geçmiştir.

Etrafınızda konuşulanlara şöyle bir dikkatle bakınız. İnsanların ağzından çıkan sözcükler tamamen yabancıdır. Hele ki plaza Türkçesi diye bir dil var. Konuşanı boğasınız gelir. “Çek etmek, dönüş sağlamak, görüşme gerçekleştirmek, sayza uygun olmak, offline, online, chatbox, fitness, haştag, free, dateline, airbag, sunroof, jetlag, sienen, bibisi, primetime, konfirmasyon, delete etmek, flash disk, show…” gibi tahta tadı olan kelimeler bizi iyice Amerikan toramanlarına çevirdi.

Bilgiden uzaklaştığımız için Trük mutfağı diye bir şey de kalmadı. Çarşıya çıkın. Lokantalarda geleneksel Türk yemeği bulmanız çok zordur. Kanser yapıcı Monosodyum gultamat (Çin tuzu, MSG), mısır şurubu (glikoz şurubu, nişasta bazlı şeker, NBŞ), sahte salça, sahte yağ, sahte tuz, sahte un, sahte baharat eklenmemiş bir tek yemek bulamazsınız.

Bakkallarda satılan rafine un, rafine süt, rafine yağ, rafine şeker, rafine salça, rafine peynir, rafine ekmekler bize ait değildir. Onlar kapitalist sistemin çok para kazanmak için bize kakışladığı gıda görünümlü çöplerdir.

Sadede gelirsem, okumayan, öğrenmeyen, bilgi ile dolu olmayan insanlar asla üretemez, lider olamaz, topluma yön veremez, çare bulamaz. Okumayan bir insan aynı zamanda faydalı şeyler de yazamaz.

Sabun köpüğü, ruh hastalığı içerikli şeyler okumanın ve yazmanın topluma bir faydası olmaz. Okunduğunda insanın önüne yeni pencereler açan kitaplar değerlidir.

Fal, burç, rüya tabirleri, cin-peri, magazin içerikli yayınlar sizi daha da alık, aptal hale getirir.

1700’lü yıllardan beri yalpalama, tökezleme, yere kapanma, aldatılma, uyutulma havuzunda yüzüyoruz. Bu kemikleşmiş köhne yapıyı istersek 10 yılda kırabiliriz. İnsan en çok ilk 7 yıl içinde öğrenir. Çocuklarımızı ilk 7 yıl bilim ile eğitirsek sorun ortadan kalkacaktır.

Not: Mart ayının son pazartesi gününü içine alan hafta Kütüphaneler Haftasıdır.

Ali Özdemir

Yorum Ekle