Aç mezeri yok derlerdi eskiler, yeter ki insan sabrı ve şükrü bilsin.
Yok dediklerine de şahit olmadım kendimi bildim bileli hiç bir konuda hem de yokluğun kol gezdiği zamanlarda.
Çat kapı girilen evlerin bazen eşiklerinde, bazen de çıkmalarında Allah ne verdiyse beraber yerük diyen, karnı, gözü tok insanlar vardı ekseriyetle.
Tanrı misafiri denk gelir ümidiyle yatsı namazına kar, kış demeden camiye giderlerdi ehtiyarlar onun sevabına ortak olmak adına.
Yokluğu bölüşürlerdi aslında fakir sofralarında belki de onları bir arada tutan bölüşmekti şükredip Yaradana.
Sonra varlık çıktı piyasaya hem de çok hızlı bir giriş yaptı hayatlarımıza. Yokluğu bölüşenler bölünmeye başladı, birbiri ardı sıra.
Neyi yetmedi demeye kalmadan sofralar yerini masalara, kağnılar motorlara, kara saban, pulluğa radyolar televizyonlara, sedirler, makatlar koltuklara bıraktı yerini ama yetmedi varlıklı insanlara.
Sorun varlıkta arandı durdu, boşu boşuna oysaki yokluğu bölüşmüşlerdi yıllarca. Varlığı üleşemediniz dedi yokluk, bağıra, bağıra avazı çıktığınca.
Yokluğu bölüştük emme varlığı üleşemedik dediklerini duyar gibiyim kendi adıma.
Marifet varlığı üleşmekmiş, aslolan da buymuş yalan dünyada.
Sürçi lisan ettimse affola..
Neyi Yetmedi Memleketin
Bu yolları bizim oralara benzetirim
Taze kömüş tezeği kokan memleketim
Yaylasında otu, suyu mu bitti bilemedim
Neyi yetmedi gardaşım desene memleketin.
Yıllar var ki zabah uykusuna hasretim
Varsın ütüsüz olaydı, pantolonum, ceketim
Yetmiş iki buçuk milleti çekmekmiş kaderim
Neyi yetmedi biladerim desene memleketin.
Şu dağların ardı benim yurdum, memleketim
Elekçi deresinden akar suyu, döner değirmenim
Esmerdi unum, ekmeğim, bumuydu yoksa derdim
Neyi yetmedi de hele biladerim, memleketin.
Depesinde atalarım yatar, çam kokar meźerliğim
Koşup oynar içimde, çocukluğum, gençliğim
Neydi isyanım, söylesene gözünün yağını yediğim
Neyi yetmedi, bilemedim bize memleketin.
Neharoğlu
Hakkı BİÇER
İstanbul