Enver Seyhan
Eskiden…
1980 öncesi belki de…
Gününü ayını senesini unuttum…
Bir gün dedemin yanına vardım. Zannederim bahar günüydü böyle. Ocağın sağ kıyında oturuyordu. Adetindendi; orada abdestini alırdı, orada namazını kılardı, yanık sesiyle orada Kur’an okurdu ve orada geleni karşılar, misafir ederdi.
Mercimek’ten Haşim ile Tosalak hiç çıkmazdı.
Emmim de evde. Aşağıki eve göçmeden önce babama ait olan odada oturuyor. Yanına girdim. Nasıl olduysa birden emmim kavalı aldı, üflemeye başladı. Bir müddet sonra dedemin sesini duydum.
“Kavalı al, bana getir.”
Tereddütsüz emmim kavalı verdi ve dedeme götürdüm. Üfledi, ardına yaslandı, kara koyun sulamaya başladı. Bu güzel an, aklımda, hafızamda, yanımda benimle geziyor o günden beri; o kıymetli günlerden harika bir hatıra olarak…
2010 yılıydı. Cemal’ın Mehmet Dayı, meydandaki çeşmenin başına oturmuş. Hava çok sıcak. Börkünü de başına yan koymuş. Selamlaştık.
“Nere:diyon? Gel, otur heri şöyle de oradan buradan laflıyak” dedi. Oturdum, belki üç saat. Hayatını, dedemi, koyunu, yaylayı, gelip geçeni, orayı burayı, öteyi beriyi anlattı, anlattı, anlattı.
“Emin Çavuş çalar, biz oynardık Afulu’da güz gelince, oraya inerdik yayladan” dedi.
Fakat o sene Hakk’ın rahmetine kavuştu. Yaşım da kemal çağına yakındı ama anlamadım. Konuşmasını not etmedim. Yaşamış görmüş bir adam. Eskiden beri tekrar edilip duran hayat şartlarını bilen, insan hayatına değer veren, yardıma koşan, sakin ve kendi halinde bir adam. Rahmet olsun.
Niksar yöresinden Onurcan, silindiği için buraya alamadığım videoda, kaval ile kara koyun sulayınca yüreğim doldu, göz pınarlarım ıslandı. Ruhum sızladı. Oluklardan, güttüğüm koyunun su içişini gördüm yeniden canlı, capcanlı. Az değil ta 45 – 50 yıl sonra…
Ne bir daha o güzel günleri görürüm…
Ne de o yolları bir daha keyifle yürürüm…
Bu yazım 5 yıl önce 11 Mayıs 2020 günü yazılmıştır. E. S.