MESLEK ANILARI
Bir dönem ilçemizde Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış öğretmenimizin yazıları.
ÖĞRETMEN OLMAK VE BİR ÖĞRETMENİ TANIMAK
Ali Rıza Atasoy
Eğitimci Yazar ve Şair
Taşova Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu Kurucusu ve Yöneticisi
[[Önceki Bölüm/ler İçin Tıklayınız]]
Bölüm: 3
Muradiye’de bu ilk gecemi geçirdiğim günün sabahı erkenden uyandım. Halen boşaltmamış olduğum bavulumdaki kıyafetlerimi elbise dolabına itina ile yerleştirdikten sonra giyinip bahçeye indim. Baktım İbrahim hoca benim için bahçeye mükellef bir kahvaltı sofrası hazırlatmış, kendisi de geldi, beraber sofraya oturduk. Kahvaltıda yöreye özgü sıcak tandır ekmeği ile otlu peynir de var. İlk kez otlu peynir yedim, ilk etapta pek bir şey anlamasam da daha sonraki zamanlarda otlu peynir artık benim kahvaltılarımda vazgeçmediğim bir çeşit oldu. Kahvaltıda İbrahim hoca ile yine Ankara’dan, Kızılcahamam’dan, Çamlıdere’den ve aynı zamanda Muradiye’den konuştuk. Belediye başkanlığı da yapmış sosyal çevresi geniş ve her kesimle iyi ilişkiler kurabilen İbrahim hocanın bir mesai arkadaşı olmaktan öte buralara çabuk ısınmama ve her konuda yardımcı olabilecek bir farklılığa sahip olduğunu keşfetmiş, bu yüzden de kendisine karşı ilk günden bir yakınlık duymuştum.
Kahvaltıdan sonra kalkıp hükümet konağına gittim ve İlçe Kaymakamı ile orada görev yapan bir kısım görevlilerle tanıştım. Yeni görevime resmen başlamam için gerekli yazışmaları da tamamladıktan sonra, artık bu andan itibaren görev yapacağım ve aynı zamanda bir süre ikametgâhım olacak ilçe hizmet binasına geldim. Bina girişinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Öğretmenevi personeli toplu halde beni karşılamak için bekliyorlarmış, kendimi tanıtıp hepsiyle tek tek tokalaştıktan sonra hep birlikte içeri girdik. Çalışma odama geçip yerime oturdum ve beni karşılayan kurum personelini de içeri davet ettim. Kısaca tanıştık, birlikte çay içtik. Daha sonra kendileriyle ayrıca toplantı yapacağımı belirtmem üzerine müsaade isteyip hepsi görevlerinin başına döndüler.
Odamda kısa bir süre kendimle baş başa kalınca bundan sonra çalışacağım mekâna şöyle bir göz gezdirdim. Çalışma masamın üstünde dosya içinde, okuyup ilgili birimlere havale etmem gereken evraklar ile üste yığılmış ve içlerinde imzalamamı bekleyen yazıların olduğu giden evrak dosyaları vardı. Bir an işe neresinden başlasam gibi bir düşünce geçti içimden. Ve bu ara tek tek veya birkaç kişilik gruplar halinde okul müdürlerinden ve diğer kurumlarda görev yapanlardan ziyaretçiler gelmeye başladı. Gelenlerle tanışıp elimden geldiğince ilgilenmeye çalıştım, bu minval üzere mesaimin birinci gününü tamamlamak üzereydim.
İlk günlerde, gerek kurum personeli gerekse ziyaretime gelenlerin konuşmalarının bir bölümünü anlayamadığımı fark ettim. Kürtçe konuşmuyorlardı ama hemen hemen görüştüğüm herkes, yöresel ve bana göre çok farklı gelen bir şiveyle konuşuyorlardı. Ben de bu konuşmalar arasında bazı sözcükleri anlamakta zorlanıyordum ve bu yüzden de çoğu kez bir daha tekrar ettirmek durumunda kalıyordum. Bu durum karşısında “Adamlar kulaklarımın ağır işittiğine vehmedecekler” diye düşündüm içimden. Daha sonraki zamanlarda okul ziyaretlerim esnasında öğrencilerle diyalog kurarken de benzer sorunu yaşadığımı fark ettim. Bu gibi durumlarda okulun öğretmenleri bir bakıma bana tercümanlık yapıyorlardı. Bir müddet sonra bu şiveye kulak aşinalığım oluştu ve artık konuşmaları anlayabilecek duruma geldim. Hatta zamanla, kendi aralarında yaptıkları Kürtçe konuşmaları da az buçuk anlamaya başladım.
(devam edecek)
1. Bölümün Videolu Seslendirmesi
…
2. Bölümün Videolu Seslendirmesi
…
3. Bölümün Videolu Seslendirmesi
…