Mütevazi kişiliğiyle uyuşmadığını söylerdi, her zaman. “Başkan olmak, reis olmak bana göre değil” derdi.
“Ben, doğup büyüdüğüm kasabama, toprağıma, vatanıma, insanlarıma her durumda hizmet ederim. Borcumu öderim. Makam, şart değil “ derdi.
Gerçekte de böyle değil miydi? Bir insanın ülkesine, milletine hizmet etmesi için ille de bir makam ve mevki sahibi olması gerekmezdi değil mi? Her meslek, dürüstçe ve doğru bir şekilde yapılırsa kutsaldır zaten.
Tahsin amca da bütün saygınlığıyla böyle yaşamıştı…
Biricik torunu Mustafa Göktuğ’un, komşularının ve bütün halkın da böyle
olması için örnek olmaya çalışır, çevresindekilere öğütler verirdi.
Akşam olmak üzereydi.
Bahçe çalışmaları bitmiş, temizlik tamamlanmıştı .
Camı aralanmış olan mutfaktan enfes yemek kokuları geliyordu . İyice acıkmışlardı . Babaanne Saliha hanım ve gelini arada bir bahçeyi gözlüyor, erlerinin bahçe
deki işlerinin bitmesini bekliyorlardı.
-Yemek hazır! Haydi artık yemeğe, diye seslendi gelin Semra…
-Tamam, dedi dede. Ellerimizi yıkayıp geliyoruz.
Akşam yemeğini tam olarak hak etmişlerdi. Öyle ya, dede-torun el ele bahçe
işini bir solukta bitirdiler.
Yemekler yendi, Tahsin amca ajansı dinlemek üzere köşedeki radyosunun
yanına kuruldu.
-Hanım, yorgunluk kahvemi isterim diye seslendi mutfağa
doğru.
Sıra artık Göktuğ’un derslerine gelmişti. Güzel bir şiir seçmesi gerekiyordu.
Dedesi ona güzel bir şiir bildiğini söyledi.
-Evladım, çok sevdiğim, güzel bir şiir var, aklımda….
”Ey ! Mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü..”
dizelerinde anlamını bulan Bayrak şiiriydi, bu şiir.
Mustafa hemen kalem-kağıt çıkarıp dedesinin büyük bir aşk ve
heyecanla söylediği şiiri yazmaya başladı. Gerçekten de ne kadar duygu ve anlam yüklü bir şiirdi. Defalarca okudu. Ezberlemeliyim dedi,
içinden. Hem de bu gece..
Mustafa, babasını hiç tanımamıştı. O daha bebekken babası
Kıbrıs’ta Rum çetecilerle savaşırken şehit olmuştu. Onu ancak fotoğraflarında görüyor ve öylesine seviyordu. Evdeki büyüklerine devamlı olarak babasını sorar, ona sonsuz bir özlem duyardı. Bazen odasına çekilip babasını düşünerek gizli gizli ağlardı. Bir çocuk için dayanılması zor bir durumdu, elbette .
Babasını görmek, ona sarılıp kucaklamak, onunla oyun oynamak,
kırlarda el ele dolaşıp gelecekle ilgili hayaller kurmak çok insani isteklerdi.
Ne yazık ki Mustafa bunlardan yoksun bir hayat sürecekti. Neyse ki annesi,
babaannesi ve dedesi vardı. Baba sevgisini veremeseler de onun yapabileceği her şeyi yapmaya çalışıyorlardı. Mustafa da bunun farkındaydı. Onları mutlu etmek için, i yi bir insan olmak istiyordu