Naci Konyar
Cemil Meriç ‘Kelam bütünüyle haysiyettir’ demiş. Kalem sahiplerine de düşen görevi şöyle açıklamış. ‘karanlıkları devirmek, aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalem. Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok. Kalem sahiplerine düşen görev telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak, halkı okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak’
Eli kalem tutanlar tarihin şahitleridir. Yaşadıkları çağın olaylarını kalemleriyle kitlelere yansıtırlar. Bu yansıtmada yazarlar içinden çıktıkları topluma ve tarihe karşı sorumlu oldukları için üstat Cemil Meriç’in tavsiyelerine uygun kin kışkırtıcısı olmadan, halkı düşünmeye, sevmeye sevk eden yazılar kaleme almalı ve doğruları anlatmalıdırlar.
Gelin ülke gündeminden düşmeyen temel konulardan biri olan şu ‘Türk’ tanımına bir göz atalım;
Acaba Türk milleti deyince ırkçılık mı yapmış oluyoruz? ‘Türk’ bir milletin adıdır. Bin yıllık bir beraberlikle Kurtuluş Savaşını beraber yaptığımız Kürt, Çerkez, Abaza, Çeçen, Gürcü, Laz, Boşnak hepsi Türk milletindendir. Bu farklılıklar ayrılığa değil, büyük bir millet olma çabasının esasını teşkil eden çimentodur, kilometre taşlarıdır. Türk milleti gibi üç kıtada at oynatmış fetihler yapmış bir millet ırkçılık yapsaydı Yunan diye Bulgar diye bir millet Avrupa coğrafyasında olur muydu. Millet ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümre değil ‘Türk’ bir idealin bir medeniyetin adıdır.
Atatürk 1930 da millet tanımını yapmış; ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk milleti denir’ demiş. Cumhuriyet ırk ayrımına göre değil, yurttaşlık ve yurttaşların anayasa ve kanunlar önünde eşitliği ilkesiyle kurulmuştur. Anayasanın 66 ncı maddesine göre Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Kürt kökenli insanlarımız bu ülkenin 1. Sınıf vatandaşı ve bu büyük milletin şerefli birer üyesidirler. Bir kişinin ana dilini öğrenmesi geliştirmesi yanlış değildir ama bunu bölünmenin bir parçası gibi sistematize etmeye çalışması kabul görmez. En büyük Kürt memleketi Türkiye’dir. Ve Kürtlerin vatanı ve geleceği bu ülkedir. Millet olarak inandığımız bu hakikatler karşısında altımızı oymaya kalkanlar, bu ülkeyi bölmek isteyenler hüsrana uğrayacaklarını göreceklerdir.
Ülkede Kürt sorunu değil, herkesin sorunu vardır. Millet olarak sorunlarımız vardır. Enflasyon, yoksulluk, eğitim, demokrasi, adalet, insan hakları, özgürlükler ve daha niceleri hepimizin sorunudur. Bu sorunlar Türk Kürt Laz Çerkez ayırmıyor. Bir ülke düşünün ki, PKK terörü yüzünden 40 bin kişi ölsün ve 40 yıldır devam eden bir terörle iç savaş çıkmasın. Bu kardeşlik ve birlikte yaşama iradesinin tescilidir. Kürt diye kimse saldırıya uğramamıştır. Şehit cenazelerinde kahrolsun Kürtler diye hiç kimse bağırmamıştır. Terör örgütü lanetlenmiştir. Geçmişte yurt dışında Ermeniler büyük elçilerimizi öldürdüler Türkiye’de yaşayan hiçbir Ermeni’nin burnu kanamamıştır.
Biz Anadolu’dan Kürt sorununa bu gözle bakıyoruz. Bu işin vurarak kırarak değil sevgi kardeşlik barıştan geçtiğine inanıyoruz. Milletimiz bir diğerine nefretle ve kinle bakmıyor ama acılarına saygı duyulmasını istiyor.
Hatırlayanız, 1993’de Bingöl-Elazığ karayolunda birliklerine giden 33 asker şehit edildi. 2015’de 13 asker ve polisi 6 yıl mağarada güneş yüzü göstermeden tuttular sonra hepsinin kafalarına kurşun sıkıp şehit ettiler. 1984-2024 bu kırk yılda Asker, Polis, Sivil 14902 şehit, 21667 yaralı. Gazilerin hepsi iyileşmedi. Tekerlekli sandalyede hayatını sürdürenleri, uzuvlarını, gözlerini kaybedenlerini unutmayalım.
Televizyon haberlerinden basından öğreniyoruz. Barış konseyleri kurulup, barış toplantıları yapılırken mecliste taraflar birbirlerine 500 defa şerefsiz kelimesini sarf etmişler. Atatürk’ün meclisinde terörden müebbet hapis cezasına çaptırılan bebek katiline ‘Biji Apo’ sloganları atılmıştır.
Politika elbette uzlaşmaktır. Kin ve nefretin ne lüzumuna ne de meşruiyetine inanıyoruz ancak hakkı ve hakikati savunmak, yıkıcı bir üsluptan değil hoşgörülü bir tavırdan geçtiğini de unutmamak gerek.
Cumhuriyetin bireyi olmaktan sorunları olmayan Kürt kökenli yurttaşlarımızın TBMM indeki sözde temsilcilerine eski devlet bakanlarımızdan Mehmet Turgut’un ‘Türkiye Gerçeği’ kitabından kara kaplı defterime aldığım bir notu hatırlatıp soruyorum:
‘Eğer bir ülkede tüm etnik ve dili farklı gruplar yönetime tam olarak katılabiliyorsa, seçiyor, seçiliyor ve partilerde yerlerini alabiliyorsa, diğer insan hakları tamsa, o devletin toprak bütünlüğü ve siyasi bütünlüğü içinde kalmalıdırlar.’
Prensibi acaba ne için vardır?…
Biz biliyor ve görüyoruz ki bu ülkede isteyen vatandaş istediği yerde iş kurabiliyor, Kürtler milletvekili, hakim, savcı, genelkurmay başkanı, başbakan, cumhurbaşkanı, iş insanı olabiliyorlar yani Kürt kardeşlerimiz Cumhuriyetimizin eşit yurttaşlarıdır.
Önce sağ-sol çatışması ile gençlerimizi, sonra Alevi Sünni ayrımcılığı ile inanlarımızı şimdi de Türk-Kürt karşıtlığı ile ülkemiz karıştırılmak isteniyor Mehmet Akif’in Kastamonu Nusrullah Camiindeki bir vaazı vardır: ‘Milletler topla tüfekle ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çözülerek herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatlerine düştükleri zaman yıkılır’.
Hepimiz bu Anadolu coğrafyasında bir kilimin desenleriyiz. Ayrılıkların altını çizeceğimize ortak yanlarımızda kucaklaşalım Türkler Kürtler Lazlar Çerkezler Arnavutlar daha kim varsa bu topraklarda yaşayan herkes Anadolu muzun ağaçlarıdır farklılıkları zenginlik olarak görelim ormanda ne kadar çok çeşit ağaç varsa orman o kadar güzeldir.
‘Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine…’