Enver Seyhan
Aha bu adamın memleketi dünyaya olanca “icat çıkardı.”
Matbaa ve Barut Çin’de bulundu mesela.
Pusula da.
Kağıdı ve zamkı buldu mesela. İpek böceğini bildi, buldu ve ipek üretti.
İleriki devirlerde bir Alman gezgin çıktı ve doğudan batıya uzanıp giden kervan yolunun adını “İpek Yolu” olarak yazdı. Ondan beridur “Ulu Yol” oldu “İpek Yolu.”
Türklere her seferinde yenildiler. Çin seddini icat ettiler mesela.
Baktılar olmuyor, birleştiler ve savaş bilinenlerini, taktiklerini ve geleneklerini değiştirdiler.
Bunu Türkler ve unsurları için yaptılar.
Zamanla Türkler, birbirine düştü. Savaştılar. Gelişme, değişme ve ilerleme yokuşunda yoruldular. Yenilenmeyi, icat etmeyi, icat ettiğini teknik alanda uygulamayı, geliştirip ilerletmeyi beceremediler; dünyadaki olup bitenleri umursamadılar.
Hep yasakladılar!
Yasaklamakla olmayacağını düşünemediler.
Yasakların kökünü dine dayadılar.
Oysa din gelişmeyi ilerlemeyi dünya ve ahiret için çalışmayı emreder. Din ürkütücü ve korkutucu değildir. Medresede üç beş kelime Arapça öğrenen, falan âlimin kitabını okuyan, yanına üç beş fukara kelam daha eden, çokça bilimden ayruk, bilime hasım kimseler türedi; bunlar, insanları, insanlığı engelleme yolunu tercih ettiler. Adı sanı bilinen, batılının baş üstüne koyduğu onca zevatı tenkit ettiler, küfürle yan yana getirdiler. Sanki hâlâ da öyle. Farabi, İbn Rüşt, İbn Sina, Nasruddin Tusi aynı kefede tartıldı. Yanlış olduğu, yanlış yapıldığı test edildi, tecrübe edildi ve netice “geri kalmışlık” olarak zuhur etti.
Hayır!
Bu değildi demek istediğim ki…
Bu adamın memleketi son otuz sene içinde depreşti, devleşti, devindi, kımraştı; aldı başını gitti. Yarısı Budist. Yarısı başka. Biraz İslam, biraz Hristiyan, biraz Hindu. Nüfusu bir buçuk milyar civarında. Fakat nefes almadan, ses hızında gelişiyor. Yatırımlarını genel olarak kadim Çin toprağı üstüne yapıyor. Tibet gibi Türkistan gibi yerlere birkaç adım uzak duruyor gibi. Benim tasvirim ve düşüncem bu yönde. Haksızlık etmek de istemem.
Ha ülkede bütün fertler mutlu mu?
Değil!
Sosyal devletin tam manasıyla teşekkül etmediği devletler ve milletler aya da çıksalar mutluluk ve huzur ferdi düzeyde yoğunlaşmaz, iktifa etmez. Önce sosyal devlet lazım; hal ve harekette, üleşimde ve paylaşımda adalet lazım!
Ayrıca seçim!
Ayrıca demokrasi!
Ancak, demokrasi her seçim günü aynı adamın seçilmesi değildir. Mesela Rusya örnektir. Azerbaycan örnektir. Kuzey Kore örnektir.
Demokrasinin özelliği muhalefetin olmasıdır.
Demokratik kurumların işlemesidir. Kurumların buyruk almamasıdır. Kurumlar güçlüyse devlet güçlüdür.
Bugün Çin’de sosyalist bir “kapital rejim” hakimdir. Demokrasi yoktur. Bağımsız gözlemciler için de henüz zor bir ülkedir.
Bu kadar kafi!
Ne demiş bu adam?
Bu dediği söz mühim benim için son tahlilde.
“Üç büyük tehlike:”
“Akıllı insanların duygusuz oluşu,
Duyarlı insanların etkisiz oluşu,
Etkili insanların akılsız oluşu.”