Televizyonların, tabletlerin, akıllı telefonların olmadığı 60’lı yıllar. Belki de çocukların çocuk olduğu çocuk gibi oynadığı o yıllar…
Dr. Selahattin Bey’in evinin bahçesinde arkadaşlığın, dostluğun, paylaşımın stajını yaptığımız o yıllarda Teksas, Tommiks gibi resimli romanları okumakla başladı kitap sevgimiz. İlçemizin tek kütüphanesi ve sorumlusu Güngör Çayır Hocanın çocuklara kitabı sevdirmesi, okuduğumuz çocuk kitapları bizleri Muhibban-ı Kütüb yapmıştır.
Ve ortaokul yıllarımız… Öğrencisinin üzerinde titreyen öğretmenlerin okumayı sevdiren tavsiye kitapları. Okuma ateşini, yüreğimize düşüren Refik Halit Karay’ın “Eskici” parçası. Gerek Türk edebiyatında gerekse dünya edebiyatında vatan ve anadil hasretini bu kadar sade, bu kadar güzel ve bu kadar çarpıcı anlatan başka bir örnek var mıdır acaba?…
Yaşlılığında köy evine çekilen Çiçero yaşamını şöyle özetliyor. “Bir kitaplığın ve bahçen varsa, hiçbir eksiğin yok demektir.” Evet kitap severler için kitaplığı olmayan ev soğuktur, eksiktir. Kitap sever bir mimar insanlarımızın, çizdirdiği ev planlarında kitaplık odası yapılması yönünde bugüne kadar hiçbir teklif almadığını söylerken toplumumuzun kitaba ne kadar uzak kaldığından dert yanıyordu. Oysa Avrupalılar’ın metrolarda seyahat anında dahi ellerinden kitap düşürmediklerini biliyoruz. Avrupa’nın Paris, Roma, Berlin gibi şehirlerinde kentin inşaat alanına çevrilmesine izin verilmemesi bu kentleri koruyan, metrolarda kitap okunma alışkanlığıdır.
Mitterand Paris’e kentin tarihi dokusunu bozmayacak şekilde dört tane gökdelen yavrusu bina konduruyor. Dört bina da kütüphanedir ve açık sayfaları birbirine bakan dört kitap şeklindedir. Ne hazindir ki bizler ise İstanbul’un tarihi silüetini bozan gökdelenler inşa ediyoruz.
Kitabı hayatının merkezine koyanlar için kitaplığın olduğu oda saadet köşesidir. Bu mekanda “Şiirime sokabildiğim her kelime beni bir ülke feth etmiş kadar sevindiriyor.” diyen Cahit Sıtkı gibi okuduğumuz kitaplardan öğrendiğimiz her yeni şeyle huzur buluyor, definecinin kazı merakına benzer bir merakla kitaplardan hazine arama zevkine varıyoruz.
Necip Asım kitap meraklılarını ikiye ayırıyor. Muhibban-ı Kütüb (kitap severler), mecanin-i kütüb (kitap delileri).
Kitap sevenler ve kitap delisi olanların en büyük zevklerinden biri kitap fuarlarını ziyaret etmektir. Kitap fuarları kitap meraklıları için bir panayır manzarası arz eder. Yeni bir heyecanla kitap evlerinin sergilemiş olduğu kitapların peşine düşen fuar müdavimleri mekanda bulunan değişik yayınevi stantlarını dolaşıp keşif harekatında bulunmanın tadını çıkarırlar.
Mart ayında Samsun, Nisan başında Merzifon kitap fuarları ziyaretimizde bir kısmı imzalı olmak üzere epeyce yeni kitaplar alma fırsatımız oldu. Bu arada fuarda karşılaştığımız muhibban-ı kütübten bazı dostlarla muhabbet edip hasret giderdik. Muhabbet yine kitap üzerineydi.
Eskilerde kitapların bir çoğu sayfaları açılmadan piyasaya verildiği için okuyucu kitabın sayfalarını açarak okumaya hazır hale getirirdi. Kütüphanesinde böyle sayfaları açılmamış çok sayıda kitabı bulunan ve çok kitabı olmakla övünen bir kitap meraklısına bir gün bir arkadaşı ziyarete gelmiş. El sürülmemiş bu eserleri görünce çok şaşırmış. Dayanamayıp lafı ağzından taşırmış: “Yahu, bu kadar yıllık arkadaşınım böyle bir maharetin olduğunu bilmiyordum. Demek ki sen, kitapları, sayfalarını açmadan da okumanın sırrını biliyorsun. Bravo sana!..”
Merzifon Belediyesi’nin himaye ve öncülüğünde 1-9 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen TÜYAP kitap fuarının, önümüzdeki yıllarda kurumsallaşarak aynı mekanda, çeşitli kitabevi yayınlarının katılımlarıyla sadece emtianın alınıp satıldığı bir pazar olmanın dışında kültürel, sosyal derinlik kazanması, toplumda yankı uyandırması, senede bir defa da olsa ticari olarak bir soluklanma, yeni müşteriler ve müdavimler yaratan bu tür etkinliklerin kültür şehrimiz Amasya’da yapılmamasını bir noksanlık olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz.
Aradığı kitabı kitap evlerinde, sahaflarda bulduğu zaman ceplerini boşaltan kitap severler zamanımızda azaldılar. Onları artık kitapçılarda görmüyoruz. Yani muhibban-ı kütub, mecanin-i kütub kalmadı. Zaten sayıca da çok değildiler. Kitap severlerimizin çoğu fakir, paralı olanlarımızın da kitapla ilgisi yok.
Ancak medeniyetin kitapla kopmaz bir bağı vardır. “Medeniyet, inşası devam eden bir mimari yapıdır. Tuğlaları kitaptır.”