Enver Seyhan
-Baskınlar Katliamlar Cinayetler-
İKİ BİN ÜÇ YÜZ sene önce bölgemizde başşehri Amasya olan Perslerden bakiye bir devlet kuruldu. Bu devlet Roma İmparatoru Neron tarafından İki Bin sene evvel ilhak edilerek tamamen ortadan kaldırıldı. Haçlılar İstanbul’u işgal edince Komninos Hanedanı Gürcü akrabaları kraliçe Tamara kanalıyla Trabzon’a kaçtılar ve burada 1204’te bir devlet kurdular. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet Han bu devletin hükmüne son vererek Osmanlı İmparatorluğu’na dahil etti. Fatih merkeziyetçi, kural, kaide ve nizam intizama bağlı bir hükümdardı. Devlet nizamının teşkil edilmesini ve yerli yerince oturmasını sağladı. Şer’i hükümlerin yanında altında kendi mührünün bulunduğu Örfi hükümleri yürürlüğe koydu. Çoğu tarihçi dahi Sultan Fatih’i anlamış değildir.
Örf nedir? Çoğu bilmişin haberi bile yoktur.
Karadeniz bölgesi beş yüz sene Osmanlı idaresinde kaldı. Roma İmparatorluğu tebasında olan Rumlar tehcire, göçe, adetlerinden vazgeçmeye, taviz vermeye zorlanmadan aynı şekilde kendi yaşam şartları dahilinde yerlerini, statülerini korudular ve Osmanlı Devleti’ne cizye ödeyerek hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler; ta ki 19. yüzyılın son çeyreğine kadar. Doksan Üç Harbi, Balkan Savaşı, Cihan Harbi derken Rumların boş durmadıkları görüldü, yanlış yolda oldukları belgelendi. 1904 yılında Merzifon Amerikan Koleji himayesinde kurdukları cemiyetlerden 1908 yılında kurdukları Müdafaa-i Meşruta Cemiyeti’ne kadar hemen hepsinin hususi evrakları, belgeleri ve haritaları 16 Şubat 1921 tarihinde yapılan aramalarda ele geçirildi. Ne yapılmak istenildiğinin ayırdına varıldı böylece.
Merkezi Samsun şehri olacak şekilde Pontus Rum Devleti kurma düşüncesinde oldukları, bu fikir üzerinde çalıştıkları tespit edildi. Lakin ülkemiz Birinci Dünya Savaşı’na girdi, çeşitli cephelerde aralıksız dört sene devam eden bu kanlı savaş mağlubiyetle neticelendi. Mondros Mütarekesi ile birlikte Türk Ordusu’nun eli kolu bağlanınca Yunan ve İngiliz yardımlarıyla güçlenen Rumlar silahlandılar ve çeteler kurarak Müslüman Türk halkı üstünde baskı oluşturmaya başladılar, ileri giderek yol kestiler, pusu kurdular, yaktılar, yıktılar, soydular, işkence ederek öldürdüler, gasp ettiler.
E. General H. Işık Türk İdare Dergisi’nde yayımlanan makalesinde şöyle bir bahis geçiyor:
“Osmanlı ülkesindeki Rumlar ve Ermeniler ana dillerini rahatça konuşuyor, kiliselerinde dinlerinin gerektirdiği törenleri serbestçe yapıyorlardı. Devletin sınırlarını korumak, savaşlara katılmak müslümanların görevi sayılıyordu. Müslüman olmayanlar sadece nimetlerine ortak oluyor, fedakarlıklara katılmıyorlardı. Azınlıklar, askere alınmamalarına karşılık olarak cizye adında ufak bir vergi ödüyorlardı.”
Pontus Rum mes’elesine gelince:
Geçen seferki yazımda bahsettiğim konunun kapsamına birkaç cümle daha ilave ederek Pontus Rum meselesinin nereden kaynaklandığını kısaca belirtmek ve belirlemek isterim. Buna lüzum olduğunu sanıyorum. Çünkü Rumlar, eski Pontus Devleti AMASYA’da kurulduğundan ve devlet buradan idare edildiğinden dolayı bu bölgeye azami derecede önem atfediyorlardı. Cemiyetlerini Merzifon’da kurdukları gibi silahlanmaya ve çeteleşmeye de bu bölgeye sınır Nebyan Dağı’ndan başladılar. Nebyan Dağı ve çevresinde diğer yerlere göre daha fazlaca Rum nüfus açığa çıkıyordu. Daha ziyade burada toplaşıp burada barınıyorlar ve eylem hazırlıklarının kararlarını burada alıyorlardı. Nebyan Dağı çevresinde 17 Rum yerleşim yeri bulunuyordu.
Rumların 1904’de Merzifon Amerikan Koleji’nde başlattıkları cemiyetleşme hareketleri 1908’de çeteleşme, silahlanma ve bağımsızlık faaliyetleri haline dönüştü ve bu mesele Ankara Hükümeti’nce önü alınana kadar devam etti. 06 Şubat 1923 tarihi itibariyle önü alınabildi ve olaylar sona erdirilmiş oldu.
Roma İmparatorluğu yurttaşlarının ortak adıdır “Rum.” Yoksa, Anadolu’da yaşayan milletler toptan göç edip başka diyarlara yerleşmiş değildir. Bu mümkün de değildir. Osmanlı Devleti “Roma Devleti” mülki idaresinden kalan hiçbir şeyi değiştirmedi; şehirlerin adını milletlerin dilini ve dinini ve dahi hayata dair bildiklerini, kültürlerini…
*
Merkez Ordusu:
Olayların artış göstermesi üzerine TBMM Ordusu’na bağlı olmak üzere 9 Aralık 1920 tarihinde, KARARGAHI AMASYA’da bulunan Merkez Ordusu kuruldu. Ordu kumandanlığına Nurettin Paşa tayin edildi. Merkez Ordusu’nun görevi Pontus Rum isyanını ve Koçgiri isyanını bastırmaktı. Görevini muvaffakiyetle yerine getiren ordu 1’nci ve 2’nci Ordu’ların kurulması üzerine TBMM tarafından 8 Şubat 1922’de lağvedildi.
Rum eşkiyanın bölgemizde gerçekleştirdiği eylemler, baskınlar ve cinayetler:
O yıllarda henüz Amasya’ya bağlı olan Ladik kazasına tabi Küpecik Köyü 31 Ağustos 1921 Çarşamba günü, gece yarısından sonra 80 silahlı 100 kadar da silahsız kadın – erkek Rum eşkiya tarafından baskın düzenlenerek yakıldı. Ateşe verilen evlerde 5 erkek 1 kadın diri diri yanarak can verdi. Kaçmak isteyen 7 erkek 3 kadın kurşunlanarak öldürüldü, 2 erkek ağır yaralandı. 2 kadın dağa kaldırıldı. Bu kadınlar, Hafız Kamil’in kızı Fatma ile Ruşen’in karısı Hanife idi. Yangında 81 ev, 73 samanlık, 50 ambar, 21.920 ölçek zahire, 49 baş hayvan, 11 at yandı.159 baş hayvan gaspedildi. Yangından sadece 5 hane ve 10 samanlık kurtulabildi. Zarar ziyan maddi olarak 4.730.000 kuruş olarak hesaplandı.
Küpecik köyünü yakan Rum çetenin başında Karamuçe köyünden Çakır ve Sırageçe köyünden Kara İstil bulunuyordu. Küpecik köyü, Sırageçe köyü ve Karamuk köyü aynı bölgede yerleşmiş durumda olup köyden köye üçer beşer km mesafe vardır.
Küpecik Köyü’nde öldürülerek şehit olan masum köylülerin adları:
-Piroğlu Hacı Mehmet ve Alişen.
-Çolakoğullarından Köy Muhtarı Arif Onbaşı.
-Dağcı Mehmet.
-Geceoğullarından Molla Ahmet oğlu Ali.
-Şir Çavuş’un kızı Hanım.
(Bu insanlar yangından kaçamayıp diri diri yanarak şehit oldular.)
-Hafız Kamil’in karısı Sultan. (İhtimal ki direndiği için kurşunlandı.)
-Hacı Mehmet oğlu Hasan ve karısı.
-Kiçioğlu Mustafa’nın karısı Şerife.
-Numan oğlu Ali.
-Ahmet oğlu Mehmet.
-Kayıt cetvellerinde adı tespit edilemeyen 4 kişi.
(Bu insanlar kaçmak isterken kurşunlandılar.)
Ayrıca Elsinoğullarından 70 yaşındaki Deli Mehmet ağzından, Kasım oğlu Ahmet’in 10 yaşındaki oğlu Arif göğsünden yaralandı.
O tarihte ERBAA Kazası’na tabi olan BOLADAN köyünde de benzer hadiseler oldu. Bölgeyi ele geçirmek için zorbalıkta, haydutlukta, şekavette sınır tanımayan Rum çeteler 1922 yılının Ocak ayında Boladan köyüne baskın düzenlediler. Ambarları boşalttılar, hayvanları gasp ettiler. Köyü ateşe verdiler. Yangın esnasında evlerinden kaçamayan 11 kişi diri diri yanarak şehit oldu. Bu 11 kişi şunlardı:
-Hacı Ali oğulları Osman ve Mehmet.
-Molla Hüseyin oğlu Bektaş.
-Muhacir Mustafa ve muhacir Hüseyin.
-Kara Kadir oğlu Hüseyin.
-İmamoğlu Mustafa’nın karısı Ayşe ve kızı Keziban.
-Şerife’nin anası Fatma.
-Tokmakoğlu’nun karısı Hanife ve torunu Zekiye.
Kayıtlara göre Rumlar Ladik’te 43, Erbaa’da ise 59 ayrı türde suç işlediler.
Olaylar nasıl tespit ediliyordu?
Bugünkü gibi kazalarda idareciler, askeri birlikler ve askeri birliklerin başında sorumlu selahiyetli komutanlar bulunuyordu. Kayıtlarda mesela “Ladik Askeri Mıntıka Komutanı Fahri” şeklinde geçiyor. Yetkililer ve komutanlar, selahiyetleri dahilinde gelişen hadiseler hususunda rapor tanzim ederek merkeze teslim ediyorlardı. Böylece en küçük birimden en üst birime kadar muhabere ve iletişim sağlanmış oluyordu.
Kaldı ki Amasya, Samsun ve Tokat sancakları da dahil bölgede yaşanan ve gelişen bütün olaylar, TBMM’de görüşülüyor ve kayıt altına alınıyordu.