Naci Konyar
Bir şiir tarifidir; sözün hası, sözün duyulmamışı, insanlığımızın sarhoşluğudur şiir der düşünür.
Ali İzzet tutulduğu güzeli içki sembolleriyle anlatır.
Bir güzelin serhoşuyum mestiyim
Yanaklar üstünde meyhanesi var.
AbdülHak Şinasi Hisar İstanbul’un o eski Boğaziçi halkının sazı, sözü bütün teşrifat, nezaket ve sükûtuyla toplandığı “mehtap” gecelerinde yaşananları anlatır;
“Nihayet, herkesin bu kadar sabırsızlıkla beklediği büyük gece gelirdi. Bazı beyler, akşamcılıklarından kendilerini alıkoyamazlar, evlerinde rakılarını mutadları gizli teşrifat ile içtikten sonra çıkarlardı. Bazı orta halli efendilerse yemek yemezler, sandalda, kaçamak olarak, gizlice biraz rakı içmeye, biraz meze yemeye karar verirlerdi.”
Dememiz odur ki bizim içki kültürümüz padişahlardan, şairlerimizin şiirlerine, romancılarımızdan Boğaziçi’nin mehtap eğlencelerine kadar yanımızda yöremizde tüm gerçekliğiyle yaşanan kadim bir geçmişe dayanan üzerine fazlaca gidilmemesi gereken bir hayat nizamına dönüşmüş olarak günümüze kadar yaşamaya devam etmektedir.
Meyhane mukassi(sıkıntılı) görünür taşradan amma
Bir başka tat, letafet var içinde… Deme ihtiyacını duyan şair mahalle baskısı mı gördü dersiniz?
Dışardan sıkıntılı görülen, içinde hoşluk olduğu belirtilen meyhanenin müdavimleri şiire döktükleri satırları ile yaşadıkları kültürün ilkelerini de açıklıyorlar;
Adab-ı erkânı var, zamanı mekânı var
Kimin ki iz’anı var; ona şifadır rakı…
Eskilerin büyük şairlerinden Yenişehirli Avni Bey Bahariye mevlevihanesi şeyhinin damadı olarak tekkede yaşar gece gündüz de sarhoş gezermiş. Bu halini ayıplayan dostları kendisine ibadethanede kalıyorsunuz ve şeyhin damadısınız bu size yakışıyor mu derlermiş. Fakat inananların bildiği, şeriatın da kabul ettiği bir istisna varmış. Bir insanın boğazında bir lokma kalır da onu yutmak için su lazım gelir ve ortada içkiden başka bir mayi bulunmazsa işte o zaman içki helal olurmuş.
Yenişehirli Avni Bey kendisine edilen itirazlara şu beyitle cevap verirmiş:
Lokma-i gam ki gelu-gir-i melal oldu bana
Şi-ri mader(ana sütü) gibi mey, şimdi helal oldu bana.
Şair boğazına dizilen gam lokmasının içkiyi kendisine helal saydıracak kadar peklik gösterdiğini ve yutkunamaz olduğunu, elinin altında hazır bulunan içkiyi içmezse suya yetişesiye kadar boğulacağını anlatıyor ki fevkalade zekice yapılmış bir nüktedir.
Yazdığımız satırlar alkolü, içkiyi övme ya da şirin göstermeye matuf düşünceler olarak yorumlanmasın. Yazdıklarımız yaşanan gerçeğin ifadesidir. İçki, karşı olsak da olmasak da bizim kültürümüzdür. Savunduğumuz içki değildir. Özgürlüktür. İçenleri ayyaşlıkla suçlamak yaşadığı toplumu tanımamak, bilmemektir. İçkinin zararı genellikle içenedir ama faizin zararı tüm toplumadır. Toplumda içkiye gelene kadar üzerine gidilecek o kadar haramlar ve haramzadeler var ki akşamcılar onların yanında pir-i pak kalırlar.
Evet, güzel ülkemiz iki odağa yönelmiş gibi, laikler ve dindarlar. Sanki bu iki odağın sultasına girdik.
Türkiye laiklerinin iyi bir sınav vermedikleri belli ki iktidarları döneminde kendilerine benzemeyenleri baskı altına aldıkları için o gün yumruklarını sıkanlar, dişlerini birbirine geçirenler bugün rövanş alma peşindeler.
Ancak dindarların kindar olması bulundukları yeri temsil açısından hiç hoş görüntü vermiyor. Fatura yüce dinimize çıkıyor. Onu temsil etme iddiasını taşıyanlar laiklerin kendilerine baskı yaptıklarını iddia ederek karşılık verdiklerini söyleseler de temsil ettikleri zihniyet böyle demiyor; dindar olur mu kindar diyor…
Ayrıca iki ayyaş sözüyle Atatürk ve İnönü kastedilmişse Allah o iki ayyaştan razı olsun. Biri, bize kendisine ayyaş deme özgürlüğü tanıyan bir rejim ve özgür bir yurt, diğeri ise demokrasi ve “sizi aç bıraktım ama babasız bırakmadım” sözüyle devlet adamlığının ölçülerini bıraktı bu millete.
İçki yasası CHP’nin iktidar olduğu bir zamanda hayata geçirilseydi yine aynı yorumlar yapılır aynı tepkiler olur muydu dersiniz?
Söz, söyleyenin fikriyatına, içyapısının değerine göre mana ve özellik kazanıyor galiba…