HASAN APAYDIN-İLAHİYATÇI
Dinimiz İslam’ın en önemli şartlarından biri de ibadetlerdir. İbadetler Allah’a olan kulluk göstergelerimizdir. Allah tarafından emredildiği için sorgulanmadan yapılmalıdır. Yalnız, ibadetlerin emredilme gerekçelerini anlayarak yapmaya çalışırsak amacına ulaşmış olur. İnsanımızın pek çoğu ibadetlerin emredilme gerekçelerine değil de ibadetlerin şekline yoğunlaştıkları için beklenen maksat hasıl olmuyor. Her şey çift yönlü olduğu gibi ibadetlerinde bir içi, bir de dışı, yani bir şekli bir de özü (ruhu) vardır. Dıştan şekil olarak bakınca oruç ibadeti yeme-içmeden kesilmek olarak görünürken, işin özüne inince bedeni aç bırakırken ruhu doyurma olduğu görülür. Ruhu doyup işin künhüne vakıf olan insan artık ağzıyla beraber elini, ayağını, gözünü, kulağını ve bütün organlarını tutmaya başlar ki gerçek oruç budur. Tam tersi olursa peygamberimizin ifadesiyle nice oruç tutanlar vardır ki onlara sadece açlık ve susuzluk kalmıştır. Taklidi imanda olan insanımız genelde ibadetlerin ruhuyla değil de şekliyle ilgilenir. Örneğin taklidi imanda olanın orucunu yeme-içme bozarken tahkiki imanda olanın orucunu ise yeme-içmeyle beraber yapmış olduğu dinen yasaklanan davranışlar da bozar. Yine namaz ibadetine bakarsak dıştan şekil olarak bir takım hareketler olarak görünür. Ama işin özüne inebilirsek bundan çok daha fazlasının olduğunu anlayabiliriz. Şeklen namaz kılarsanız bedeninize yararı olabilir. Ama namaz ibadetini içselleştirip Allah’ın istediği gibi kılarsanız namaz da sizi adam gibi adam yapar. Kur’an-ı Kerimde ibadetler emredilirken gerekçeleriyle beraber emredilmiştir. Yapılan ibadetler bu gerekçeleri gerçekleştirirse amacına ulaşmış olur. Aksi takdirde nafile. Bakara suresi 183. Ayette oruç emredilirken oruç sayesinde umulur ki takvaya yani sorumluluk bilincine ulaşırsınız buyrulur. Yani orucun emredilmesindeki hikmetin hem Allah’a karşı sorumlu olduğumuz hem de yarattıklarına karşı sorumlu olduğumuz vurgulanır. Buradan oruç ibadetinin Allah’a ve yarattıklarına karşı sorumluluğumuzun şuuruna erebilmek için bir araç olduğunu anlayabiliriz. Yine Ankebut suresi 45. Ayette namazın gerekçesi olarak insanı kötülük ve hayasızlıktan alıkoyma olarak gösterilir. Bu gerekçeye uygun olarak kılınan namaz sahibini adam gibi adam kılar. Bu ve benzer gerekçelere baktığımız zaman ibadetlerin amaçtan daha ziyade ahlakımızı güzelleştirmek ve Allah’ın istediği gibi iyi bir insan olmamız için birer araç olduğunu görürüz. İşin ruhundan uzaklaşıp şekle takılıp kalan ve nitelikle nicelik farkını kavrayamayan insanlarımız daha çok ibadetlerin dışıyla ve sayısıyla ilgilenir. İbadetlerde emredilen amaçları gerçekleştirmek yerine daha çok oruç tutmak, daha çok namaz kılmakla Allah’a daha yakın olacaklarını zannederler. Allah katında yaptığın ibadetlerin çokluğu değil samimiyeti önemlidir. Süleyman Çelebi mevlitte ‘’bir kez Allah dese aşk ile lisan, dökülür cümle günah misli hazan’’ derken sayıdan çok samimiyete vurgu yapmıştır. Hepimizin bildiği gibi Allah’ın namaza da oruca da ihtiyacı yoktur. Allah’ın büyütülmeye de ihtiyacı yoktur. Çünkü her zaman ve her yerde tek büyük ve en büyük olan Allah’tır. Bu sebeplerle ibadetlerin emredilme hikmeti bizlerin daha iyi bir insan olabilmemiz için bir araçtan ibarettir.