Asude olam dersen eğer gelme cihana,
Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazadan.
Şu demeye gelir; Huzurlu, rahat olmak istersen dünyaya gelmeyeceksin, geldiysen eğer kaza taşından kurtulamazsın.
Kalem ile dünyaya nizamat verme gayretinde bir gaye adamı isen eleştiriden de nasibini alacaksın.Eleştiriden kurtuluşun çaresi yazmamaktır.Bizim şekvamız, eleştiriye değil, yapılan eleştirinin seviyesine ve konuya olan kelalakalığına…
Önce gaye adamı nedir?… Gaye adamı bu ülkenin aydınıdır.Ülkesinin derdini kendi derdi bilen, “Ben” ini “biz” in içinde eritmeye çalışan, vatanı için haktan ziyade borcunu düşünen, hiçbir karşılık beklemeden ibadet neşvesiyle yazmaya çalışan kişidir.
Onlar hiçbir şeyden dolayı kimseye küsmezler.Düşmanlarına bile… Kendilerine yapılan eleştirileri “Kazara bir sapan taşı bir altın kaseye değse, Ne taşın kıymeti artar, ne kıymetten düşer kase” anlayışıyla değerlendirirler.
Büyük üstat Necip Fazıl’ın; “Düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” dediği gibi gaye adamları kendilerini eleştirenlerden hız alırlar daha iyi ve güzeli yazma adına…
Eleştiriden memnun olurlar ancak eleştirinin garezden sıyrılmış bir yürek ve birazcık da olsa ilim kafasıyla yapılırsa değerli olacağına inanırlar.İnternet sayfalarına ismini yazmaktan çekinerek, rumuzun koruyuculuğuna siper edinip abuk sabuk yorumlar yapmak biz yazanların şevkini, ümidini kırar. Gayretini söndürür.
O zaman eleştiri, hükmüne aykırı davranmış, mecraından sapmış olur, eleştirmen de haddini aşmış olur.Biz yazanlar bu tip eleştirileri aczin liyakata isyanı olarak değerlendiririz.Çünkü biz yazmayı sevenler yazılarımızı Behçet Necatigil ustanın muradına benzer bir niyetle yazıyoruz.
Bu yazdığım yazılara ilham veren insanlar
Benim işim sizinle
Bu benim yazdıklarım
Kendi halim mi sade
Yaşadığım çevreden
Bir ses kalsın istedim
Şu koskoca dünyada…
Ziya Paşa bu rahatsızlığı terkib-i bendinde şöyle dile getiriyor.
Erbab-ı Kemal-i çekemez nakıs olanlar
İncinir dide-i huffaş ziya’dan…
Kısaca noksan olanlar donanımlı insanları çekemezler zira gece kuşunun gözleri ışıktan rahatsız olur.
Gereksiz ve yersiz eleştirilere gönüller sultanı Mevlana’nın da isyanı var…
Kör cehalet çirkefleştirir insanları,
Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verecek bir cevabım var
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye…
Sevgili eleştirmen kardeşlerimize bir tavsiyemiz var.
Gelin sizde okuyan, yazanlar gibi yapın.Hiç canınız sıkılmaz, hiç yalnız kalmazsınız.Alın açın sayfaları, bin bir güzellikler içinde alemden aleme dalın, okuyun düşünün, yazın ve mesut olun.Bakış açınızı ve ufkunuzu geliştirin.Ağaçlarla birlikte ormanı da görün…
Ama sizler diyorsanız ki eleştirmek için okumaya yazmaya ne hacet var.Siz de haklısınız, zira biz ne de olsa okumadan alim ve yazmadan katip olmaya nicedir aboneyizdir.
Biz yine de haddini aşan eleştirilere ve onları yapanlara Yunus gönlüyle bir seslenişte bulunalım.
Kişi bile söz demini
Demeye sözün kemini
İki cihan cehennemini
Bal ile yağ ede bir söz…
Kubbede ol hoş sadayı bırakmak marifet, gayrısı laf ü güzaf…
Yol gösterici yorumlarda ve daha güzel yazılarda buluşmak dileğiyle…