Hayatı yaşamak, tanımlı tanımsız kendi seyrine bırakıp, suyuna, akışına yol almak
diyebilir miyiz? Neyi ne kadar paylaşmak gerek. Sınırı, yüksekliği ve ötesi var mıdır? Hemen
her gün çok ciddi problemlerle karşılaşabiliriz. Ani duyumlar ve görüntülerle mutluluklar da
yaşayabiliriz. Her şey insan için.
Daha ortaokul yıllarında başladığım yazı çalışmalarım aralıksız devam ediyor.
Okuyor, okuyor, okuyorum… Bu işi yaparken, duygu alıyorsam, doyuma ulaşıyorsam,
önceden planladığım bir çalışma için kendimi hazır hissediyorsam yazmaya başlıyorum.
Kitaplar, internet, siteler, özel sohbetler, gönderiler de yazma için alt yapı oluşturabiliyor.
Son yıllarda kendimin de paylaşımda bulunduğu siteleri hemen her gün kısa da olsa
ziyaret ediyorum. İlgi alanıma giren gönderileri o an müsaitsem okuyor, gerekirse not
alıyorum. Yine e-mail adresime gelenler. Gruplar maşallah akıyor. Oradan da
faydalanıyorum. Tabii, nereden ne alıyor ve kullanıyorsam mutlaka yazıyorum. Okunmakta
olan yazım için seçtiğim konu Tokat gazetesi yazı işleri müdürü Fatih Kılıç’ın facebook’ta
paylaşımı ile ilgili. Yazımda yıllardır eğitim öğretimin içinde olan biri olarak değerlendirme
yapacak, bazen de yazıdan ve yorumlardan alıntılar yapacağım.
Tokat ilinde yaşanmış, her il ve ilçede hatta kasaba ve köyde yaşanabilir bir durumun
paylaşımı için Fatih Kılıç’a teşekkür ediyorum. Toplumun huzuru, mutluluğu ve aydınlık
yarınları için önemli gördüğümüz her konu da yazmayı önemsiyorum.
Tokat’ta yaşayanlar kırkbadalları bilirler. Kısa süre ve turizm amaçlı gelenlerde ziyaret
eder veya duyar. Tarihi bir yapıdır. Kale dibinde, yamaçta ve Tokat manzaralı evlere ulaşmak
üzere yapılmış beton merdivenlerdir.
Şehir hakkında kısa bilgi vermemiz gerekirse; “Tokat" adının kaynağı hakkında
değişik rivayetler vardır. Bunlardan biri şehir Togayıt Türkleri tarafından kurulmuş ve ismi de
buradan gelmektedir. Bir diğeri surlu kent manasına gelen Toh-kat'tan gelmiştir.
“Evliya Çelebi’nin Tokat Kalesinin Amalika kavminden efsanevi bir kahraman olan
"Dok-Ad"ın inşa ettiğini ve oradan geldiğini yazdığı, "Âlimler ve Şairler Şehri" diye övdüğü,
"Halk zevk ehlidir, gariplerle dostturlar, kin tutmaz, hile bilmez, derya gönüllü, halim selim
insanlardır. Herkese iyi zanda bulunurlar, iyi geçinirler." Diye anlattığı şehirdir.
Tokat; Yeşilırmak havzasının bereketli toprakları üzerinde kurulmuş olmasının verdiği
avantajla 6000 yıllık tarihi boyunca önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmuş, 14 Devleti ve
birçok Beyliği içerisinde barındırmış, önemli bir Anadolu şehridir.
(http://www.tokatkulturturizm.gov.tr/TR,60574/genel-bilgiler.html)
Kırkbadallar ile ilgili kısa bir bilgi taraması yapıyorum. En son 2016 yılında Belediye
başkanının demecine ulaşıyor ve yazıma alıyorum. Başkan Eroğlu, “99 badalın olduğu bu
yerde yapılan çalışmalar sonrasında badal sayısı yüz küsur tane olacak. Buranın tarihi eskilere
dayanıyor, tam tarihini bulmak çok mümkün değil. Zamanla merdivenin olduğu bölgede
değişiklikler, eklemeler olmuş. Son 60-70 yıldır eskisi ile kalan bir yerdi. Bizde bu eskiyi
günümüz şartları ile yenilerken diğer taraftan da görsellik katarak, Kırkbadalları kendinden
söz ettirecek mekân haline getirelim istedik. 443 bin TL’ye ihalesi yapıldı ve firma tarafından
çalışmalar başlatıldı” dedi. (http://tokat.bel.tr/sayfa/detay/1058)
***
1970-1971 Eğitim Öğretim yılında Sivas Yıldızeli Pamukpınar Öğretmen Lisesini
kazandığım yıllarda Tokat ilinin içinde geçerdik. Yaklaşık bir saat zamanımız olur, tek ana
caddede yürüyüş yapardık. Kırk badallar Hükümet ve belediye binalarına çok yakın olduğu
için her seferinde görürdük. Var olan tarihi dokunun önde gelenlerindendir. Eğitim
Enstitüsü’nde okuduğum yıllarda, evlerde kalan arkadaşları ziyaretlerimizde sürekli
kullanırdık. Her şehirde silinmez, daima yaşayan tarihi yapılar vardır. Tokat için saymamız
gerekirse; Tokat kalesi, Taşhan, Suluhan, Paşahan, Bedesten ve Arasta, Saat kulesi, kırk
badallar ve yüksek kahve diyebiliriz. Anadolu şehirlerimizde aşağı yukarı tarihi eserlerde
benzerlikler vardır. Bu benzerlikler biz olma özellikleridir. Söz konuyu yazıyı paylaşıyorum.
“Bir olay anlatayım!
Kırkbadallar sağ olsun kamu kurumu eliyle daha rahat inilebilir, çıkılabilir bir hale
getirildi. Mahalle sakinlerinin şimdi gözü kesiyor, çıkmaya da inmeye de.
Diğer yandan, gençlerin, kızlı-erkekli daha ortaokul, lise çağı öğrencilerin oturduğu,
sigara içtiği, fısıl fısıl konuştuğu ve hatta cilveleştikleri mekânlardan biri oldu! Daha da acısı,
yaşı başı 30'u, 40'ı bulmuş insanların zaman zaman alkol içtikleri, kafa buldukları ortama
dönüştü.
Mahallenin çocukları sokakta oynamak için çıkıyor!
Geçtiğimiz gün akşamı, Cami hocası akşam namazını kıldırmak üzere gelirken
kırkbadallar başında içki içtiklerini gördüğü 3 kişiye "gençler burada kötü örnek
oluyorsunuz…" diye ikaz etmeye kalkmış. Vay sen misin ikaz eden! "İşine bak, sana ne!
Keyfimize engel olamazsın" diye yanıt vermekle kalmayıp ikisi cebinden çıkardıkları
bıçaklarla hocanın üzerine yürümüşler. Hoca, can telaşıyla çareyi kaçmakta bulmuş, peşi sıra
koşmuşlar. Mahallenin bakkalı, konu komşu dışarı çıkmış, çocuklar paniklemiş… Etme tutma
derken hocayı azmışlara bırakmamışlar…
Şimdi… Vatandaş yahut da hoca, muhtar, konu komşu… Elinde yetki olmayan biri ne
desin? Ne etsin? En akılcısı güvenlik, kolluk güçlerine bildirmek tamam da, kolluk gücü dahi
gelince, arsız yüzsüzlere "gidin burdan!" demekten öte ellerinden bir şey gelmiyor. Arsız
yüzsüz işte, meydan boşalınca yine bildiğini okuyor.
Eskiden her mahallenin genci, abisi vs. vardı. Mahalleye itin kopuğun musallat
olmasını önlerdi. Şimdilerde bu da mümkün değil… Adamlar tam bir musallat… Kanunların
caydırıcılığı göz korkutmuyor. Şikâyetçi olanın, dövenin başına bela oluyor…
Yani, toplum bu tür musallat kişilere, arsız yüzsüzlere topyekûn bir tavır almalı. "Bana
ne, neme lazım" dememesinin yolu bulunmalı. Bu musallat tiplere fırsat vermeyecek bir sistem
mutlaka olmalı! Aksi halde yakmaya devam edecekler suçsuz günahsız birilerinin başlarını…
Mahalle bekçileri olmalı yani!”(https://www.facebook.com/tokatgazetesi)
Tabii bu yazının altında takipçilerin yorumları da var. Bu noktada hemen önemli bir
ayrıntıyı eklemeliyim. Eğitim. İnsanı eğitmek.
Daha anasınıfından itibaren başlayan bu süreç hayata atılınca ve meslek sahibi olunca
da devam edecektir. “ Beşikten mezara kadar…” İfadesi çok doğrudur.
Yukarı da Fatih Kılıç kardeşimizin paylaştığı olay çok önemlidir. Sürekli söylediğimiz
ve her ortamda paylaştığımız önemli bir cümle milli ve yerli olmak. İnsanı kendisine, ailesine,
mensubu olduğu milletine dahi insanlığa hayırlı, çalışkan ve başarılı bir şekilde yetiştirmek
mecburiyetindeyiz. Yaptıkları ve düşündükleri ile başkasına zarar vermeyen, okuyan, düşünen
ve üreten nesil için eğitim sistemini düzenlemek gerek.
Bir üst öğrenime hazırladığımız nesli, hayata da hazırlamak çok önemlidir.
Sevgi ve sevilmek dünya hayatında tartışmasız huzur ve mutluluğun anahtar görevini
üstlenen kelimelerdir. Güven, sosyal ilişkiler, duygu ve ihtiyaçlarla sürüp devam eden ifadeler
bütünüdür.
Öğrenmek için okumak, sonra ihtiyaç kadar bilmek, güven ve sağlıklı şekilde
uygulamak. İradeyi, tecrübeyi alışkanlıkları, uygulamanın içine kattığımızda olumlu sonuca
ulaşmak için hareket halindesiniz.
Doğru düşünen, doğru düşündüğüne, bildiğine inanan, kendine güvenen, kendi istediği
noktaya ulaşmış olmak eğitim ve ailenin verdiklerini alma, kullanma becerisi kazanmış
olması güzeldir. Hayatına doğru yön vermiş, yarınlara sağlıklı yürüyen bir çocuk olarak
herkesi mutlu edecektir.
Dünya hayatına merhaba dediğimiz ve son nefesimizle tamamladığımız ana kadar
hedef merkezli olmamız gerek. Her yaşta ve mekânda ilkeli, hedefli, ülkü ile bir üst öğrenime,
hayata hazırlık içinde olmak mutlu olmanın köşe taşlarıdır.
Aile, eş dost, akraba, arkadaş ve yaşadığı toplumla barışık, hoş görülü, iyiliğin dahi
güzel olan her şeyin mutluluğa akıntısı olan bir gülümseyiş huzurlu bir hayatı da beraberinde
getirecektir.
Osman BAŞ