Enver Seyhan
Dedemden bana kalanlar yani hatıralar peşimi bırakmadı bu yaşıma kadar, bırakmayacak gibi de. Dedemle babaannem beni daha üç beş aylık iken alıp yaylaya götürmüşler. Göbek bağımı yaylada bağlamışlar. Valide bugün dahi anlatır durur konu açılınca. Benim sayemde cennet misali yaylayı da gidip görmüş dünya gözüyle. Bildiğim validenin kabilesi yayla kültüründen uzaktı; onlar dedeleri Sohu Ahmet’in işine sarılmışlar, kapılarından keçi sürüsünü eksik etmemişler. Mesela annemin merakı ve hikayesi hâlâ keçi üstünedir.
Zaman gelip geçiyor, hayat şartları değişiyor elbette. Aklım erdiğinde Sohuların kapısında koyun sürüsü vardı. Rahmetlik Bahri dayımın da koyun beslediğini biliyorum. Bizim kabile gibi bahar geldiğinde yaylaya çıktıklarına şahit olmadım.
Ataları Erzurum’dan kalkıp gelmişler, Ladik’in Kızoğlu köyüne yerleşmişler. Kızoğlu köyüne hangi devirde konup yerleştiler, orada kaç yıl hayat sürdüler, niçin kalıcı olamadılar da yeniden sökün ettiler, göç yoluna düştüler; bu çeşit sorulara cevap verecek kimse kalmadı geride. Her göçün ardında gözü yaşlı bağrı yaralı kimseler kalır muhakkak. O devrin insanları uzak iklimlerden birbirlerini gönül gözüyle selamlıyorlardı, gönül meydanında buluşuyorlardı; kim bilir? Gurbet türküleri nice yanık yaralı nice dertli kederli duygular taşır bu sebeple içinde; hikayesi hem eskidir hem de acıdır.
Köye gelince yerleştikleri mevkiye zamanla Evinardı adını vermişler. Sohunun kız kardeşleri de varmış ama onlar bütün kız çocukları gibi gelin gittikleri kapılarda unutulmuşlar! Evinardı oğlan çocukları arasında pay edilmiş Sohu ölünce. İki oğlu şehit düşmüş cephede. Hasan kalmış geriye, o da bir fırsatını bulup cepheden kaçtığı için. Karısını tanıdım dünya gözüyle; Kara Fadik derlerdi namına. Köyün ilk imamının torunu olduğunu biliyorum. Bugün sülale Hasan oğlu Abdullah ile Mustafa oğlu Koca Memmed sülbünden devam ediyor.
Ladik soğuk iklim kuşağında bir şehir. Ancak coğrafya hayvancılık yapmaya elverişli. Ekip dikmek mesele olduğu gibi hayvancılık yapmak da mesele o devirlerde. Çünkü yer yurt edinmek zor; şartlar zorluyor. Muhakkak insanların evlerini, barklarını, belki analarını babalarını, kardeşlerini, akrabalarını bırakıp göç etmelerinde, alıştıkları çevreden ayrılmalarında kendilerince nedenleri vardır. Ayrıca toplumun çoğunluğu kırsalda yaşıyor ve geçimleri toprağa bağlı. Töre çadır kültürünü emrediyor; belki de göç olgusundan dolayı.
Dedem Emin Çavuş konuşmayı anlatmayı muhabbeti sohbeti seven bir şahsiyetti. Etrafı tarafından da sevilir sayılırdı çünkü itimat edilen bir kimseydi, köyde ehl-i vukuftu. Ağzından çok duydum; “bugün yine Elekçi Ahmed’in abasını yamadım” dediğini. Yani ailevi veya harici meselelere çözüm üretmek için bir yerde, bir ortamda bulunuyor ve orada karar mercii olmuş oluyor. Anlaşma sağlanmasına, sorunun giderilmesine yardım ediyor bizatihi. Ladik’te okumuş; daha okulu bitiremeden, son sınıfta iken babası “malımın başında kimse yok, seni ben okutacağım” diyerek okuldan almış. Dedemin kendinden büyük iki ağası var fakat babası dermiş ki; “onlara elim yetmiyor, sözüm geçmiyor.”
Böylece dedem babasının koyun sürüsünün ardında 25 sene çobanlık yapmış. Hatta 15 yaş küçük yazdırmış babası da 35 yaşında gitmiş askere. Tevellüdü 1920 yazıyor mezarında. Askerliğe Samsun’da başlamış ve dağıtımda Van’a düşmüş yolu. Hem Osmanlı Türkçesi ile hem de bugünkü harflerle yazıp okuduğu için daha Samsun’da Çavuş kolluğu takmışlar. Van’da askerde futbol oynadığını söylerdi. Çünkü o yıllarda 1940’da kaç kişi okuyor yazıyor veya liseden terk! Dedem askerde lisede okumasının faydasını görüyor.
Bir gün babası otururlarken dedeme:
“Aynayı getir bana Emin” diyor.
Dedem aynayı getiriyor ve babasına uzatıyor. Aynaya bakınmaya başlıyor ve dedeme dönüp diyor ki:
“Burnum eğilmiş sağ yana -veya sol yana. Dikkat edin çünkü ölümüm yakın!”
Dedemden bu mevzuyu birkaç kere dinlediğimi anımsıyorum. Kocanamın “gazelerin -kazaların imamı” mecazıyla tarif ettiği Mehmet Hoca Efendi, dedeme söylediği gibi uzun sürmüyor ve bir müddet sonra 1946 yılında bu dünyadan göçüyor. Dedem ise babasından 45 sene sonra, amcamın ifadesine göre 90 yaşında, 1990 yılında Mayıs ayında bu yalan dünyaya veda ediyor. Dedemin özelliği gani gönüllü bir şahıs olmasıydı. Mustafa eniştemin köye tatile geldiği 2016 yılında kahvenin balkonundaki sohbetimizde söylediği gibi 190 cm boyunda sakin tabiatlı bir adamdı.