GÖRÜNÜŞE ALDANMA
Başlığın ardından “Görünen köy kılavuz istemez” atasözünü yazıp, düşünelim… atasözleri yol göstericidir.
Tanımlar önemlidir. Görünen ile gerçek arasında fark vardır. Bu farkı fark edemediğimizin farkında mısınız?
Görünüşe aldanma (ya da aldanmamalı) “Her şeyin bir dış, bir de iç yüzü vardır, dışı güzel olanın içi öyle olmayabilir, onun için görünüşe bakarak yargıya varmak insanı yanıltabilir.” Anlamında söylenir.
İkinci atasözümüz ise, “Açıkça belli olan bir durumu açıklamak gerekmez, o yeterince açıktır.” Anlamında söylenir.
Karşısındakini yanıltmaya çalışıp, bundan çıkar sağlamak isteyenler, genellikle, “görünüşe aldanma” atasözünün yerine “görünen köy kılavuz istemez.” Atasözünü kullanırlar. Böylece karşıdakini büyük göstererek aldatma yolunu seçerler.
Balık satan genç bağırmaktadır. “Kıpır kıpır bunlar, derya kuzuları…” Büyük bir su kabındaki balıkları satmaya çalışırken, ölü balıkları övmektedir; suyu dalgalandırarak sözünü sürdürmektedir. Orta yaşı geçmiş bir teyze yaklaşır balıkçıya; “Taze mi bunlar?” der. Balıkçı; “Kıpır kıpır, kıpır kıpır bunlar.” Teyze; “Anladım evladım, tazemi diye sordum.” Balıkçı yine; “Kıpır kıpır” deyince, teyze; “Evladım bende kıpır kıpırım, fakat taze miyim?” der. Balık almaktan vazgeçer.
* * *
Körfez Savaşını anımsarsınız. Günlerce, ham petrole bulanmış iki kuş görüntüsünü de anımsarsınız. Arkasından Irak’ın “Kimyasal Silah Fabrikaları” görüntüsü geldi. Irak işgal edildi. Bir milyon insan öldürüldü. Sonra öğrendik ki; o iki kuşun fotoğrafının çekildiği yerin Irak’la ilgisi yokmuş. Ayrıca Irak’ta kimyasal silah fabrikası da yokmuş. Bunları öğrendiğimizde ne Irak kalmıştı, ne de Saddam.
* * *
Mavi Marmara gemisine İsrail’in kanlı baskını, aynı saatlerde İskenderun’daki kanlı baskında askerlerimizin şehit edilmesi… Vahşice işlenen cinayetler ve toprağa verilen canlar. Geride kalan yaşlı gözler ve karışık kafalar.
İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) sorumluluk almış. Gazze’ye “insani” yardım götürecek. Dokuz yardım gönüllüsü öldü. Ölen Türk vatandaşları toprağa verildi. İçlerinden biri 19 yaşında lise öğrencisi. Furkan…
Bir çok yaralı var. Konu Birleşmiş Milletlere götürüldü. Halkımız bu durumda “kaş yapayım derken göz çıkarmak” deyimini kullanır.
Bütünü görmeye çalışırsak, parçayı daha iyi anlarız. Okuduğum yazılarda değinilen bir gelişme çok önemli. Geçen hafta Alman yapımı üç gemi Basra Körfezi’ne ulaşmış. Bunlar, İsrail’e ait denizaltılar. Bin dört yüz km menzilli füzeler taşıyor. Basra körfezi’nden İran’ın ön uç, en uzak noktasını vurma olanağı taşıyan gemiler. Eğer bu bilgi doğru ise komplo teorileri sürecek demektir. Bu durumda doğru ile yanlışı nasıl fark edeceğiz?
Olaylara farklı açıdan bakmayı öğreneceğiz. Aynı olaya farklı yaklaşımları anlamaya çalışacağız. Eleştiri yapmayı, yorum yapmayı başarmaya çalışacağız. Yeni bilgi edinmekten çekinmeyeceğiz. Tez-anti tez-sentez sistemini öğreneceğiz. Bilim insanları, aydınlar, yazarlar çalışıp eserler koyuyor. Bunlardan yararlanacağız. Bakış açısı geniş bir insan olmaya çalışacağız. Günlük gazeteler, haftalık, aylık dergiler bu açıdan çok önemli. Değişmeye, gelişmeye açık olacağız. Düşündüklerimizi yazmaya çalışacağız. Çünkü kalem düşünme aracıdır. Yazarak düşünmek bizi geliştirecektir. Bilimde yasaklar olmaz. Bilgide de yasaklama olmasın. Değişmeyen düşmanlar, değişmeyen dostlar anlayışından uzak duralım. Değişim, yenilenme süreklidir. İlkelerimiz olacak. Vazgeçilmez değerlerimiz olacak. Fakat gelişmeye açık olacağız. Tutucu olmayacağız. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” ilkesini unutmayacağız.
Benim önerilerimden biri de, OBAMA’ya kulak veriniz. Obama’nın konuşmaları çok iyi hazırlanıyor. “Sadece THeNew York Times (Dı nev york times) okuyorsanız, arada bir The Wall Street’in (Dı voll striit) sayfalarına da göz gezdirmeye çalışın. Eğer Gleen Back (glien bek) ya da Rush Limbaugh (Raş Limbofh) hayranıysanız The Huffington Post’ta (Dı Hafintın Post) birkaç köşe yazısı okumayı deneyin. Öfkelenebilirsiniz, fikirleriniz de çoğunlukla değişmeyebilir. Ama karşıt görüşleri dinlemek etkin bir vatandaşlık için gereklidir.”
Bu konuşma, Michigan (Mişhıgın) Üniversitesi’nin diploma töreninde yapıldı.
Sizler Türkiye’ye uyarlayabilirsiniz. “Yandaş medya”, “Candaş, yoldaş medya” demeden farklı gazeteleri alıp, değişik yazarların yazılarını okuyup, karşılaştırabilirsiniz.
İpucu olarak, Obama’nın konuşmasında geçen gazetelerin bazılarını tanıyalım. Glenn Back ve Rush Limbaugh ABD’de dinci sağın en önde gelen medya figürleri. İki gazete de, Obama yönetimini acımasızca eleştiriyor.
Üniversiteyi bitiren gençlere; “Arada bir farklı görüşlere de bakın.” Diyor Obama. “Etkin vatandaşlık” diyor. Peki bizler ektin vatandaş mıyız?
Yerel çevremizin, ülkemizin, dünyamızın sorunlarına çözüm ararken, farklı görüşleri yok etmek, susturmak, onlara kara çalmak yolunu bırakıp, dinlemeye, onları anlamaya çalışmalıyız.
“Münazara” alışkanlığı ile bitmez tükenmez kahvehane sohbetleri ile, zararımıza olan inatlaşmalar ile hiçbir sorun çözülemez.
* * *
İsrail, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası (1945) sahneye çıktı. 1948 yılında İsrail devleti kuruldu. Şu an 7.3 milyon kişi yaşıyor. Son on yılda İsrail’deki evini satıp, Batı’ya göçen insan sayısı 75 bin. Bu sayı az değil. Sağ duyulu Yahudiler tedirgin. Ortadoğu 60 yıldır kaynamaktadır. Filistin 2007’den beri kuşatma altında. BM, on ayrı karar aldı. Hiç biri uygulanmadı.
Ülkemizin Filistin’e olan ilgisi uzun bir geçmişe dayanır. Türk Kızılay’ının 1945’den beri Filistin’e yaptığı yardım 12 milyon dolar. Bombalanıp yıkılan alt yapıyı 20 milyon dolara onarmaya çalışıyorlar. Türk Devleti’nin resmi kuruluşu “Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi” (TİKA) Filistin’e 5 yılda 50 milyon dolarlık yardım yapmış. Bir yardım kuruluşu olan Kızılay neden dışlanıyor? Amaç, Filistin’e yardım yapmaksa neden Kızılay aracılığı ile ulaşma yolu seçilmedi?
Emperyalizm ile Siyonizm bu bölgede kan akıtan iki güç. Siyonizm ırkçı bir hareket. Siyonizm, Yahudiliği bölüp kutuplaştırmak için kullanılan bir ideoloji. Yahudilik bir din. Yahudilik Filistin topraklarının bir parçası. Filistin’de, İsrail’de, dünyanın değişik yerlerinde antisiyonist örgütleri var. Gösterilerini izliyoruz. Bu örgütlerden biri de Tel Aviv’de Hayfa’da ZOCHEROT adını taşıyor. Türkçesi “Hafıza”. İsrail Filistin kentlerinde, öğretmenler ve öğrencilerden oluşan saygın bir örgüt. Yakılmış, yıkılmış Filistin evlerine götürülen öğrencilere 1948’den günümüze kadar yaşanan acılar anlatılıyor. Giderek güçlenen bir dernek çalışması yapılıyor.
Filistin halkının yüzde 67’si mülteci. Mülteci sorunu çözülmeden Ortadoğu’da barış olmaz. Mültecilerin dönüş hakkı var, tazminat hakkı var, özür talep etme hakları var. Bu üç sorunu içermeyen çözüm önerisi benimsenemez. İsrail’in yüzde kırkı Yahudi değil. Ayrıca, İsrail dışında yaşayan oldukça örgütlü bir Yahudi topluluğu var. Bu durumda, İsrail’in tüm Yahudileri temsil ettiğini söyleyemeyiz.
1967’de Filistin’de zulme ve baskılara karşı bir isyan başlatıldı. Dünyanın bütün gençlik örgütleri ve sol partileri Filistin’e destek verdi. Türkiye’den de destek için giden gençler vardı. Filistin’deki savaşımda iki kırılma yaşandı. Bunlar iki darbe olarak tarihte yerini aldı. Birincisi Ürdün’de yaşanan 1970 darbesidir. İkincisi de Lübnan’da yaşanan 1975 yılı iç savaşıdır. 1982’de İsrail orduları Lübnan’a girdi. Filistin güçleri Lübnan’dan çıkarıldı. Bu süreçte Arafat önderliğinde önemli başarılar elde edilmiştir. Sonra bu kazanımlar yitirildi. Bu kazanımlarda Sovyetler Birliği’nin, Sosyalist ülkelerin etkisi, yardımı unutulamaz.
Sovyetlerin dağılması ile dünyadaki denge bozuldu. “Tek kutuplu dünya” tanımı yapıldı. Yenidünya düzeni kuruldu.
1987 sonrası Filistin topraklarında İslami hareketler güçlendi. ABD ve Siyonizm bu örgütleri ya destekledi ya da gelişmelerine engel olmadı. Bin Ladin ve El Kaide buna örnektir.
El Fetih ile Hamas arasındaki çatışmalar da Filistin davasına zarar vermektedir. Batı Şeria ve Gazze işgal altında. Fakat, Filistinliler birbirine silah çekiyor. İktidar kavgası var. Bu kavgadan yararlanmak isteyen güçler Filistinlilere ve Ortadoğu insanına zarar veriyor. Arap ülkeleri ise seyirci.
İsrail’e karşı yükselen tepkileri ve gösterileri doğru değerlendirmek gerekir. Bu karşı duruşta “insan” merkeze alınmalı. İnanç ve siyasi görüş ön plana çıkarılırsa bölünmeler ve çatışmalar oluyor. Bölgedeki emperyalizm ve Siyonizm işbirliği şu an çok güçlü. Her istediklerini yapıyorlar. Bu gücü geriletmenin yolları aranıp bulunmalı. Duygular ve inançlar öne çıkarılırsa başarılı olunamaz. Yaşanan budur.
* * *
Vietnam savaşı yıllarıdır. Amerikalılar Japonya’da bir hava üssü açmak istiyorlar. Üs Vietnam’ı bombalamak için bir sıçrama tahtası olacak. Hiroşima’yı, Nagasaki’yi yaşamış Japonya halkı karşı çıkıyor buna. Fakat Japon hükümeti “olur” diyor. Üs kuruluyor.
Üssün açılacağı gün büyük bir tören düzenleniyor. Japon hükümetinin üyeleri, devletin ileri gelenleri, Amerikalı generallerle birlikte, kurulmuş tribünlerde yerlerini alıyorlar. Söylevler veriliyor, marşlar çalınıyor… Ufukta belirecek Amerikan Uçak Filosu beklenmeye başlanıyor.
Uçaklar gelecek, piste konacak, üs de resmen açılmış olacak.
Biraz sonra uçaklar beliriyor. Tam piste alçalacakları sırada binlerce, on binlerce balon yükseliyor gökyüzüne. Üssün yakınlarına “mevzilenmiş” Japonlar, getirdikleri balonları havaya salıveriyorlar. Gökyüzü balonlarla kaplanıyor.
Sonuçta hiçbir uçak inemiyor piste. Filo dönüp gidiyor. (Daha sonra pist açıldı. Fakat Japon halkı özgün bir protesto yöntemi ile tavrını göstermiş oldu. Bu eylem biçimini anımsatan Ülkü Tamer’e saygılarımı sunuyorum.)
ABD Vietnam’da unutamayacağı bir yenilgi tattı.
Bizler de önce “yalan balonları”nı patlatıp, sonra barış güvercinleri uçurabilecek miyiz?
“İnsan, hayatının dörtte üçünü yapamayacağı şeylerle geçirir.” Demiş Diderot. Bizler ne durumdayız? Bu özdeyişi tersine çevirmeye var mısınız?
Başta ABD olmak üzere tüm emperyalist güçler petrollerin ve diğer madenlerin sahibi olmak için, bölgemize yerleşmiştir. Durumlarını güçlendirmek için sürekli çalışıyorlar. Bu çalışmaların bir boyutu da “sürekli çatıştırma”dır. Etnik, inançsal, siyasal, kültürel… çatışmalar körükleniyor. Sınıfsal bakış açısı ile yaklaşırsak, “İnsan” merkezli bir tavır alırsak, çözüm için adım atmış oluruz. Akdeniz’deki çatışmalar, ülkemizdeki Güneydoğu ve Doğudaki çatışmalardan bağımsız değildir. Yine 657 sayılı Devlet Memurları Yasasındaki dönüştürme girişimi, bölgedeki ve dünyadaki “her şey satılabilir” anlayışından bağımsız değildir. Yeni çıkan maden yasası HES’lerle bağlantılıdır.
Görünenin görünmeyen yanını görme çabamız hep sürecektir. 15-16 Haziran’ın 40. yılında Kamu Emekçilerini büyük bir sınav bekliyor. İşçi sınıfı, kırk yıl önce büyük bir başarıya imza atarak, sendikalarının kapatılmasını engellemişlerdi. Şimdi gözler Kamu Emekçilerinde. “Güvenli iş, güvenli gelecek” istemine sahip çıkılacağını umuyorum.
Hoş ve esen kalınız.
NOT: Yunus Nadi Şiir ödülünü alan Metin Demirtaş’ı, Orhan Kemal Roman ödülünü alan Hidayet Karakuş’u saygı ile selamlıyorum. DTCF Dilbilim Bölümü’nün kurucusu Prof. Dr. Doğan Aksan’ı 12Mayıs 2010’da sonsuzluğa uğurladık. Saygıyla anıyorum. Haziran’da yıldönümleri olan Orhan Kemal, Nazım Hikmet ve Ahmet Arif’i saygıyla anıyorum.
Taşova Kitap Günleri önemli bir adımdır. Yıllardır özlemini duyduğum, başarılmasını istediğim bir güzellik yaşadık. Düzenleyen, katılan ve destekleyen, emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.