GELİN AĞLAMASI
Biliyorum epey bir zaman oldu. Arayı da çok uzattım. Yaz yorgunluğu, sıcaklık ve üstüne birde tembellik eklendi mi, işte size uzun süren bir ayrılık öyküsü….
Demiştim ya, sizlere herkesin bir hikayesi var ve herkes kendi hikayesini en acıklı sanıyor..
Yıllardır gastrit hastalığından şikayet eden Cemal Bayrak’a yakınlığımdan olsa gerek onun hastalığının da bana da geçtiğini sanıp(!), bende kendimi mide ağrısından muzdarip biri olarak görüyordum..
Çocukluk arkadaşım hastane müdür yardımcısı Hüseyin Yılmaz sayesinde 1 gün içinde işlemleri tamamlayıp korka korka kendimi ameliyata hazırlıyorum….
Gece 12.00’de bir mazeret uydurup Ankara’dan kaçıyor ve Taşova’ya sığınıyordum..
Şu an kendimi iyi hissetmeme rağmen 7 mm taş için bıçak altına yatmak da pek mantıklı gelmemişti bana…
Bu kaçmanın verdiği moralle bizim Tevfik Öztürk ile Taşova lisesi 1986 yılı mezunlarının buluşma organizasyonu için Borobay’a doğru yola koyuluyoruz..
Yanımızda garip anam.. Anam, onu nereye götürdüğümüzü bile bilmiyor..
“Senin saçının bir tek teline kıyabilir miyim” diyorum içimden….
Organizasyona katılanların çoğu ise tanıdık.. Nurettin Uzun ise bu işi üstlenenlerden birisi.
Tevfik işi gereği hemen çekim işine koyuluyor ve bende uzaklardan gelen kaval sesine doğru yöneliyorum..
Borobay’ın Eminesi ve Keltepenin Taşlarını çalan bu 71 yaşındaki delikanlının Salif Dayı olduğunu öğreniyorum.
Uzun uzun sohbet ediyoruz. GELİN AĞLAMASI adını verdiği bir parça daha çalarken duygulanıyor ve ağlamaklı bir sesle; ” Bunu 13 şehitimiz için ve eşini sonsuzluğa yolcu eden yiğit gelinler için besteledim” diye söyleyince bizi de duygulandırıyor ve teröre bir kez daha hep birlikte lanet ediyorduk..
Salif Dayı’ya ve 1986 yılı Taşova lisesi mezunlarına veda ederek oradan ayrılıyorduk…
Taşova’ya geldiğimde, ben de uzun süredir görmediğim dostlarımı karşımda bulduğumda moral katsayım birden tavan yapıyordu………
Adnan Yıldırım, Burhan Keleş ve 21 dönem milletvekili Adnan Uçaş, Mehmet Sarı, Rıza Akgün, Nafız Uçaş, gurbetçi kardeşim Yalçın Pulur, Lütfi Yüksel, Mustafa Yılmaz ile Cesarettin Tuzla ve daha nice yazamadığım dostlarım, kardeşlerim ve ağabeylerim…..
Dostlarımın verdiği moralle bir Taşovalı olarak bu safra kesesi taşının üstesinden de kolaylıkla gelebileceğimi çok daha iyi anlayabiliyordum…..