İlçemizi doğuya, güneydoğuya bağlayan karayolu üzerinde bulunan bir petrol istasyonunun lokantasında karnınızı doyururken yan masalardan kulağınıza gelen Kürtçe konuşmalar, kürt şoför kardeşlerimizin ilçemizde mola vererek hemşerileriyle yapmış olduğu sohbet konuşmalarıdır.
Hep şöyle düşünmüşüzdür. Ülkemiz sınırları içinde yaşayan etnik grup, din ve mezheplere mensup insanlar arasında barış içinde yaşamak konusunda bir çatlak söz konusu değildir.
1984’den beri ülkemizin kanayan yarası adını ne diye tarif etmemiz lazım geldiği konusunda kararsız kaldığımız bu sorunda 20’li yaşlarda şehit olup, evlerine ateş düşen bu milletin mensuplarından “Kahrolsun Kürtler” gibi bir slogan duymamışızdır. Hep “kahrolsun pkk” denmiş, terör ve terörist lanetlenmiştir.
Kurulan bunca fesat ve kışkırtmaya rağmen bin yıllık bir beraberliğin aklıselimi içinde milletimizin kürt kardeşleri ile düşmanlık etmeye yanaşmadığını görebiliyoruz.
İşte o lokantada Kürtçe konuşarak sohbet eden kürt şoförleri dinlerken aklımdan şunlar geçiyordu:
Ey be kürt kardeşim !…
10 asırlık bir beraberlikten beri etnik manada bir saflaştırma zihinlerden geçmiş olsaydı böyle bir toplum projesi uygulanmış olsaydı siz bu yurdun her köşesinde böyle özgürce ana dilinizle konuşabilir miydiniz?
Bu coğrafya, birlikte yaşama kültürünü ahlakını kavramış Bursalı göçmenin, Düzceli çerkezin; Arhavili gürcünün, Trakyalı romanın, Hakkârili Kürdün, Şişli de oturan Ermeni, Rum, Yahudi’nin hep beraber eşit ve özgür yaşadığı topraklardır.
Hiçbir Türk devletine karşı etnik avantaj kullanmayı aklından geçirmemiştir. Devletimizin de bunlar Türk’tür bunlara imtiyazlı muamele yapalım, öncelik tanıyalım gibi bir tavrı olmamıştır.
En büyük üzüntümüz televizyon ekranlarında sıkça dinlediğimiz, adına Kürt aydını denen sahibinin sesi Kürt sözcülerinden;
“ Bu ülke bizim yurdumuz, bu ülkenin insanları ile aramızda güçlü bir din bağı var, rejimden şikâyetçiyiz ama bunu bahane ederek devlete silah çekmek doğru değildir. Ortadoğu coğrafyasında insan gibi yaşama hakkına sahip olduğumuz tek ülke Türkiye’dir. Türkiye zarar görürse, biz de zarar görürüz.
Bu ülke meclisi, ordusu, medyası, eğitimi, ekonomi ve bürokrasisi ile varlığımızı geliştirebileceğimiz yegâne ülke, yaşananlardan sadece biz Kürtler değil herkes etkileniyor. Yanlış yapıyoruz. 10 asır beraber olan kardeşler birbirlerine silah çekmez” sözlerini duyamadık…
Evet, bu gün gelinen nokta ve yaşananlar bize doğru şeyler söyleyin diyor.
Kararlılıkla ifade edilmeli ki devlete silah çeken taraf, silahı rıza ile bırakmadığı sürece devletin teröristi caydırma ve kamu otoritesini kullanma hakkı vardır.
Kürt meselesi diye Türkiye’nin son otuz yılına karabasan gibi çöken bu melanet, Kürtlerle Türklerden başka herkesin işine yarıyor. Otuz yıldır anaları ağlatan, gencecik fidanları kara toprağa alan galibi olmayan bu savaş “ Siyasi çözüm” tekerlemeleri ile değil aklıselim ve kardeşlik duygularıyla çözüm bulabilir diye düşünenlerdeniz.
Gelinen noktada şunu anlıyoruz ki bu ülkede “Kürt sorunu” değil, “Kürtçülük” sorunu vardır.
Barış süreci ise ülkeyi yönetenler tarafından sadece kendi siyasi alanını genişletme, Kürtleri oyalama taktiğiyle işin içinden çıkılmaz bir hale getirilerek bugün ki acı tablo yaratılmıştır.
PKK terör sorunu AKP hükümetinin sorunu değildir. Ulusal bir sorundur. Devlet sorunudur.
Bu sorunun altından şahsi gelecek endişesi, siyasi gelecek endişesi ile kalkamayız. İktidarı, muhalefeti ile akıl ve ileri görüşlülükle bir ve beraber olarak üstesinden gelebiliriz.
Ez cümle Türkiye’nin temelini birbirleriyle komşu olan, kız alıp kız vererek akraba olan, arkadaşlık ilişkileri olan, birbirlerinin kültürlerine saygılı, aklı başında, iyi niyetli, güzel yürekli insanlar ayakta tutuyor.
10 asırlık kardeşliği can kıyıcı bu kalleşlere bozdurmayalım…
Değerli insan, Raşit Ergün Hocama Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.