Amasya İtimat

ESMA-ÜL HÜSNA

0
456

HASAN APAYDIN-İLAHİYATÇI

Hepimizin bildiği gibi Esma-ül Hüsna Allah’ın 99 güzel ismi demektir. Biz bunu Kur’an-ı Kerim’den öğrenmekteyiz. Bu isimleri bizzat Allah kendisi zikretmektedir. Bir insan kendi çocuğuna istediği ismi verebilir ama iş Allah’a gelince O’na istediği şekilde isim veremez. Hiçbir akıl Allah’ı mutlak mükemmelliğiyle anlayamaz ve kavrayamaz. Bizlerin dini anlayabilmek ve yaşayabilmek için dinin sahibi olan Allah’ı bilmemiz gerekir. Ancak Esma-ül Hüsna sayesinde ip uçlarıyla aklımız oranında Allah’ı daha yakından tanıma fırsatı bulabiliriz. Bu bakımdan Esma-ül Hüsna’yı bilmek önemlidir.
Esma-ül Hüsna’yı iyi bilen insan Allah’ın sınırsız gücü ve kuvvetini iyi kavrarsa kendi sınırlarını çizer ve haddi aşmaktan korunmuş olur. Çünkü insanın gücü, kuvveti, bilgisi ve her türlü donanımları sınırlıyken Allah hiçbir durumda sınırlı değildir. Bilgi değerlidir ama en değerli bilgi Allah’ı bilmektir. İnsanların çoğu Allah’ı bildiğini düşünür ama Kur’an-ı Kerim Zümer suresi 67. Ayette ‘’onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler.’’ Buyrulur. Demek ki Allah’ı biliyorum demek yeterli değilmiş. Kişi layıkıyla bilmediği Allah’a ne kadar ibadet edebilir veya nasıl dua edebilir? İnancımıza göre Allah’ı zatıyla değil, sıfatlarıyla ancak tanıyabiliriz. Bizim inandığımız Allah vücuduyla mevcut, sıfatıyla muhit, esmasıyla malum, ef-aliyle zahir ve asariyle meşhut olan rabbül alemindir. Buradan da anladığımız kadarıyla Allah’ı ancak isimleriyle daha yakından tanıyabiliriz. Allah’ın zatını kimse anlayamaz ve de anlatamaz. Konuyla ilgili olarak Ziya Paşa ‘’ idraki meali bu akla gerekmez, zira bu terazi bu sıkleti çekmez’’ dizeleriyle bu hakikati açık bir şekilde beyan etmiştir. İşte bu noktada devreye ‘’Esma-ül Hüsna’’ girer. Esma-ül Hüsna Allah’ın zatına tuttuğu bir perdedir. Bu perde ilk olarak her yönüyle sınırlı olan yaratılmışları sınırsız ve sonsuz olan yaratandan ayırır. Zira akıl sınırlı olduğu için perdesiz olarak onu kavramaya kalksa yanar. İlahi zatın tecellileri, değdiğini yakmaması için esma perdesinden zuhur eder. Yine Allah’a ait bilgiler insana bu perde üzerinden ulaşır. Tabiri caizse bu perde ilahi isim ve sıfatları yansıtan bir ayna gibidir. İnsan aşkın olana ait olan bilgileri ancak bu aynaya bakarak idrak edebilir. Allah’ın Celal ve Cemal sıfatlarına yönelik tüm yaratılışlar ve oluşlar bu perde üzerinden tecelli eder ve yansır. Tabi ki manevi anlamda gözü kör olmayan insanlar bu yansımaları gördükçe hayrete kapılarak ‘’Allah’u Ekber’’ diyerek imanlarını güçlendirirler. Esma-ül Hüsna’yı kavrayan insanlar canlı hayatta her ilim dalının Esma-ül Hüsna’nın bir tecellisi olduğunu görür ve buna şahitlik ederler. Çünkü her ilim dalı özünde Esma-ül Hüsna’nın tezahürleriyle ilgilenmektedirler. Dolayısıyla her ilim dalının gayesi, o ilmin varoluş sebebi olan Esmaya ulaşmak olmalıdır. Mesela tıp ilmi O’nun şafi ismine işaret ettiği gibi siyaset ilmi Melik ismine, hukuk ilmi O’nun hakem ismine, botanik ilmi ise O’nun el-Falık ismiyle ilgilidir.
Yine Esma-ül Hüsna’yı içselleştirmiş olan insanlar besmelede geçtiği gibi yaptıklarını Allah adına ve Allah adıyla yapar, okuduklarını Allah adına ve Allah adıyla yaparlar. Bu bilince ulaştıktan sonra Allah o kişinin hayatının ayrılmaz bir parçası olur. Bu kıvama gelen bir insan ise hem dünyada hem de ahirette cennete girmiş olur.

Yorum Ekle