Film adı olarak aklımda kaldı. Fakat tarihi olaylar film gibi hayal meyal değildir, gerçektir. Rum eşkıyalar da yaptıkları da öyle.
Enver Seyhan
2019 / 2020 / 2024
Devirler zamanlar dönemler asırlar milletlerin hayatından gelir geçerler.
Eski insanların dilinde bir söz vardı:
“Zamanın behrinden beri!”
Anadolu insanı da acılar içinden gelmiş geçmiştir. Şöyle ağız tadıyla bir hayat yaşayamamıştır. Bunun örnekleri tarih sayfalarında aşikâr ayan beyan bir şekilde görülmektedir.
Çok fazla geçmişe gitmeye gerek yok. İşte “gavur azması” dönemi.
Rum çete ve eşkıyaların halka yaptığı zulümler, katliamlar, ölümler, yol kesmeler, gasp ve hırsızlıklar…
Bilinmelidir ki Anadolu insanının geçim kaynağı hayvan ve tarımdır. Hayvanından ayrı olamaz. Onunla dağda ovada yaylada beraberdir.
Bu yazıda, 31 Ekim 1918 öncesinde ve sonrasında Rumlar tarafından Türk halkına yapılan zulümlerden bahsedeceğim, örnekler vereceğim.
Şimdi bu da nereden çıktı?
Önemini idrak edebilenler açısından o kadar önemli ki?
Yine bu gavur icadı “yüz görümlüğü defteri” bugün önüme bazı yazılar koydu. Yazıların sahipleri ha belli ha belli değil.
Bir ara bu hususun fazlaca üstünde durduğumu anımsıyorum.
Önümde duran yazıların kimler tarafından kaleme alındığı konusunda bilgim yok. Zira yazıları kaydetmişim fakat bilgi amaçlı olduğu için yazarına bakmamışım galiba.
Öyle de olsa yazarlarını saygı ile anıyorum. Emeklerine ellerine kalemlerine sağlık diyorum. Kendilerinden özür diliyorum. Anlayışla karşılayacaklarını umuyorum.
Bir araştırmamda halka yapılan zulümlerde, yerli çetelerin de dahlinin olduğuna tesadüf etmiştim. Hatta muhatabım hatıralarında yerli çetelerle de mücadele ettiğinden söz ediyordu.
Bu hususu esefle ve hayretle karşılamıştım.
Hele düşmeye gör!
Rüzgarın içeriden mi dışarıdan mı eseceğinden emin olamazsın!
Bu yazıyı bugün belki yeniden ama başka şekilde ve türde ele alışımın sebebi budur.
Bundan sonraki anlatımlarda tırnak içi cümlelere yer vereceğim ve cümlelerin sahiplerine selam göndereceğim.
Şu Merzifon Amerikan Koleji!
Bu mektebi hiç unutmamak icap ediyor. Mondros Ateşkes Antlaşması sonucunda Anadolu’da Türk milletine Karadeniz kıyısında birkaç vilayet bırakılmıştı ve diğer her yer işgal edilmişti; İstanbul dahil. Sevr antlaşmasına lüzum dahi kalmamıştı. Elimizdeki bütün kamu iktisadi kurum ve kuruluşlarının anahtarı Almanların elindeydi. Fazla genel tarihe girmek istemediğimden dolayı burada kesiyorum.
Gelelim bölgede, Ladik’te ve Samsun’da ve Amasya’da ve Erbaa’da ve Bafra’da yaşananlara.
Bölgeyi il – ilçe demedim, saydım fakat uzun bir yazı yazmayacağım. Hatırlama ve anımsama babında kısa bir yazı olacak.
O devirde, önceden beri olduğu gibi, 1918 ve 1923 yılları arasında Ladik ilçesi Amasya’ya bağlıydı. Ladik kazasını Amasya’dan koparıp Samsun vilayetine bağlayan zamanın Dahiliye Vekili Mehmet Cemil Uybadın’dır. Bakanlık devresi 06.01.1925 – 02.11.1927 tarihleri arasıdır.
Rum Çeteleri Hadiseleri:
(Birkaç örnek)
A- “1920 yılında Lâdik ileri gelenlerinden Tortumzade Şükrü Efendi, yanında arkadaşı Hasan’la beraber, çiftliğinden kasabaya dönmekte iken, 50 kadar Rum çetesi tarafından yolları kesilir.
Şükrü’ye derler ki:
“Bin lira ver, yoksa seni öldüreceğiz.”
Kollarını arkadan bağlayıp yukarı ormana götürürler. Şükrü’nün babasına hitaben; “Bu kağıdı getiren kimseye bin lira verin” diye yazdıkları mektubu Hasan’la babasına gönderirler. Hasan’a derler ki: “Sen bu kağıdı bu adamın babasına götür, bize bin lira göndersin. Aksi takdirde oğlunu bıçakla keseceğiz.” Hasan’a izin verirler.
Sonra çetelerin hepsi o noktada toplanırlar. Yanına nöbetçi bırakarak etrafa dağılırlar. Şükrü’ye de paranın gelmemesi halinde kendisini keseceklerini söylerler. Şükrü Efendi, nöbetçinin uyumasından faydalanarak kendisini dereden aşağı yuvarlamak suretiyle canını kurtarmayı başarır.”
Olayın hikayesini yeniden düzenledim. Çetelerin köylerinin adını yazmışlar. Fakat adı geçen köylerden Sırageçe dışında diğer köylerin adını hiç duymadım ve okumadım.
Köylerin isimleri:
Sırageçe, Pelin, Alaca, Sakarca, Pelitli, Yarımca, Taşlı Yarımca, Eğridere ve Keçili.
B- “1921 yılı Ağustos ayının 31’inde, Çarşamba gününün gecesi, saat 4 sularında Karamuçe köyünden Çakır ve Sırageçe köyünden Kara İstil emrindeki 80 silahlı ve 100 silahsız erkek ve kadından oluşan çete Küpecik Köyü’nü basarlar. Çetede bulunan 100 silahsız kişinin görevi evleri ve samanlıkları ateşe vermektir.
Gecenin karanlığında evleri ateşe verirler. Adı geçen köyde bulunan 150 evden ancak 5 ev ve 10 samanlık kurtulur. Hiçbir şekilde eşya çıkarılamaz ve kurtarılamaz. Yangında beş erkek bir kadın evlerinden dışarı çıkamazlar ve diri diri can verirler. Can havliyle kaçanlardan 7 erkek ve 3 kadın da eşkiyalar tarafından öldürülürler.”
Karamuçe köyünün evvelki incelemelerimde Karamuk köyü olduğunda karar kılmıştım. Ladik kazasında bir Karamuk köyü adına daha rastladığımı hatırladım ama üstünde durmadım. Belki zaman bulursam ileriki günlerde, haftalarda. İnşallah diyeyim.
C- “25 Haziran 1921 tarihinde Karaabdal nahiyesinden Çobanoğlu Ahmet, Sansarca civarında Rum haydutları tarafından öldürülmüştür.”
D- “Karaabdal nahiyesine çeyrek saat mesafedeki tarlasında ekin biçmekte olan, nahiyeden Gazi’nin karısı Emine ve çevre orakçılarının muhafızı olan Jandarma Sait, Rum haydutlarınca kaçırılıp yaylım ateşine tutulmuştur.”
E- “Erbaa’daki 47’nci Alayın ağırlığını Kavak’a nakil ederek 20 Temmuz 1921 tarihinde Destek’e dönmekte olan arabacılar, Destek’e bir saat mesafede çok sayıda Rum eşkıyası tarafından kuşatılmışlar. Arabacılardan 4’ü şehit edilmiş, 6’sı yaralanmıştır. Ayrıca muhafız askerlerden yaralananlar da olmuştur.”
Bu hadiseleri toplayıp tutanak altına alarak üst makamlara gönderen görevlinin adı geçiyor.
“Jandarma kumandanı Fahri.”
F- “Erbaa kazası köyleri Halamaz ve Boladan Rum haydutlar tarafından yakılmıştır.”
Enver Seyhan 2020 – 2024