Nostaljik yazıları büyük ilgi gören Emekli Eğitimci Yazarımız Hasan Öztürk’ün 2 Aralık 2015 tarihinde gazetemizde yayınlanan Gara Demlik başlıklı yazısı ile sizleri başbaşa bırakıyoruz.
” Hava ayaz mı ayaz, ellerim ceplerimde ve ıslık çalarak soğuğa inat edercesine ıslak kaldırımları arşınlıyorum…
Çok farklı bir düşünce sarmalındayım..
Şu anda kim nerede ve ne yapıyor? Aslında tahmin edebiliyordum….
Biliyorum herkes dünya derdi ile baş başa ve bir mücadele içinde….Fakat bu internet denen olay sayesinde yine de dostlarımın neler yaptığını takip edebiliyordum…
Zeki Caba evinde karla karışık yağmuru seyrediyor, İdris Sayar kardeşim Ziyere köyündeki okulunda öğrencileri ile, Adnan Yıldırım ise Osmanköy-İstanbul arası mekik dokumakta, Cesarettin Tuzla hocam ve Ahmet Günaydın kardeşim namaz sonrası gazete için haber arayışında, acar muhabir Tevfik Öztürk iş yerinde haber taslağı hazırlamakta, Sebahaddin Günaydın gazel fırtınasının geride bıraktıklarına bakarak beni anmakta, bizim Adem Öztürk Pendik civarında,
Naci Konyar ağabeyim misafirlerine eczanede çay ikram etmekte, Sezgin Ünsal Söke’de halk ile iç-içe , Mürsel Yüksel kardeşim hastanede, Kasım Alper Özdemir kardeşim Rumeli TV’de canlı yayında, Cemal Bayrak kardeşim akşam için sobayı hazırlamakta,
İlhan Öker müdürüm ise yaylaları mesken tutmuş GARA DEMLİK ÇAYI ile stres atmakta, Ahmet Kıymet Beylikdüzü’nde , Ali Rıza Atasoy müdürüm Ankara-Hamamönü Kabakçı Konağı’nda şiirleriyle baş başa iken çayını yudumlamakta, öğrencim Özgün Akın kaptanım kendi Zeytinliğinde, Halil Bilgin ve İbrahim Tokgöz ise kendilerini spora adamış iki gönüllü öğrencim..
İşte internetin bize sundukları..
Arkadaşlarımızın durumlarını ve ne yaptıklarını an itibarıyla bize ulaştıran çok yararlı bu icat sayesinde uzakları yakın eyledik diye düşünebiliriz..
Fakat yine de bu tür paylaşımların, yüz yüze görüşme ve karşılıklı çay içerek muhabbet etmenin yerini asla ve asla tutmayacağına da biliyoruz….
Sosyal medya sayesinde kimlerin nerede ve nasıl durumda ve hatta en son halinin ne olduğunu internetteki sosyal paylaşım sitelerinde her daim gördüğümüzden olsa gerek, mektuplaşmayı bırakın acil olmadıktan sonra telefonla aramayı da rafa kaldırmış durumdayız..
Ne çok şey değişti hayatımızda.. Teknoloji insanları iyice birbirinden uzaklaştırdı.. Kimse kimseyi aramaz oldu..
Niye arasın ki ? İnternet elinin altında olduktan sonra bambaşka bir kimliğe büründük hepimiz…
Ben de dahil olmak üzere, beğen, yorum yap ve paylaş ile günü tamamlıyoruz…
Arada bir 2-3 gün kapatsak da, yine de hayatımızın her anında karşımıza çıkıyor sosyal paylaşım siteleri…
Hem eleştiriyoruz, hem de onsuz olamıyoruz…
Yıllardır görmediğimiz insanları bir anda karşımızda hem de çok farklı bir şekilde görebiliyoruz.
Bazıları yıllara meydan okumuş olsalar da yine de zaman bizden çok şeylerimizi çalmış…
En büyük hırsız; zamanmış meğer….
Şimdilerde an itibarıyla diye bir kavram var hayatımızda…
O an, kişi ya seyahat ediyor, ya yemek sofrasına kurulmuş ya da gecenin bir yarısında yassuluk yemeği yiyor… Biz bu durumları kişilerin anlık paylaşımlarında hemen görme şansına sahip olabiliyoruz….
Aslında önemli olan; bu paylaşımlar yanında fakir fukara vatandaşlarımıza yardım eli uzatarak yaptığımız paylaşımlardır..
Bu konuda hassas davranan akrabalarım, arkadaşlarım ve öğrencilerimin varlığı bir başka mutlu ediyor insanı..
Bir yandan bunları düşünürken, diğer yandan da kendimi kuzine sobalı bir eve atmanın derdindeyim..
Emmioğlumun evinin kapısını çalıyorum..
Kapı açıldığında sobanın üstündeki güğüm ve gara demliğin çıkardığı sesler eşliğinde sobanın yanına kuruluyorum…
Akraba ve dost ile içilen çay şifadır diyerek, kendimi çaya kaptırıyorum…..
Kuzinenin içinden çıkarılan patateslerle hazırlanan yeşil soğanlı piyaza kimse hayır diyemez sanırım….
Ne çok da özlemişim eskiye dair ne varsa bu tür güzellikleri…
Zaman ve yaş geçtikçe sanırım bu tür ortamları artık nadir olarak yaşayacağız….
Bir gün öncesi yine kadim dostlarımın beni telefonla araması üzerine bu yazıyı kaleme alma düşüncesi hasıl oldu bende…
Gerçekten akrabam kadar, değerli dostlarım ve öğrencilerimin varlığıdır beni hayata bağlayan…
İşte yine böyle uzaklardan telefonla hadi gel de Taşovamızın seyir terası olan Herizdağ tepesinde hamsi yapalım bir de üstüne GARA DEMLİK ÇAYI diyen Cesaret Tuzla, Ahmet Günaydın ve Tevfik Öztürk’ün bu davetine en yakın zamanda cevap vermek için sabırsızlanıyorum.
Bu yazıyı okuyan herkesi de çaya davet ediyoruz ……
Hem de GARA DEMLİK ÇAYI”
Yazarımız Hasan Öztürk’ün arşivinden seçtiğimiz resimlerden bazıları temsilidir. Özellikle aşağıdaki resim camii olmasa, 1959 yılında yılında Taşova’nın ilk köprüsü olan Adnan Menderes köprüsüne benzemektedir. Gençlerin köprüden atlama anındaki fotoğraflar yaşı ellinin üzerinde olanların aşina olduğu enstantanedir.