Beklemek güzelse, özlemek duygu ise, dönmemek nicedir.
Yaşamak özlemsiz, özlem sevgisiz, sevgi de sensiz olmaz elbet. Biliyorum ki, sevmek daima beraber olmak değildir. Sen yokken bile seni yürekte yaşatabilmektir.
Biraz buruk, biraz acı, sofrada ne varsa gerisi uzaklara göçüp gitti gideli bir duygu yüklenirse yüreğine gözlerin zaman zaman takılırsa uzaklara, kulakların ansızın çınlarsa bil ki bir yerlerde delice özleniyorsun.
Yaprakların sararıp yere düşme mevsiminde dahi dalında sımsıkı sağlam duruşuna hayretle bakar, umutla el uzatır, ısınır sessizce gülümserim.
Özlem kelimesinin bütün karelerini yaşamış biri olarak, yazacak, konuşacaklar nedir bilirim Uykulu, uykusuz geceler boyu döşüme vuran dalgaların dozunu, rüzgârın hızını dakika dakika yaşamışlığın olgunluğunda öteleri göremiyorum. Saatlerce üşüyorum, titriyorum.
Şimdi sensizliğin yalnızlığımla bütünleştiği hüzün makamındayım. Yokluğun kaygı. Özlemin kar yağdırıyor yaz ortasında yüreğime. Biliyor musun yüreğimin seninle olduğu her yerdeyim.
Bulutlara yükledim özlemimi; şimşeklerle çaktırdım sevgimi; Yağmurlar yağdırdım gözyaşlarımla, toprak üstü buhar akıntılarımı gökyüzüne sefere saldım.
Umutların, hiçbir zaman tükenmediği, tüketilemeyeceği, benim gibi yaşayan ve düşünen her bakışın dünya hayatına teslim olmadan yarınlara sağlıklı bakma ve akma kararlılığında olduğumu da biliyorum.
Bitişe kilitlenmek asla bana ait değildir. Yüzler sürekli gülmese de asla somurtmayacağım. Sevdiklerim ve sevmediklerimin olumlu ve olumsuz neleri varsa hoş görmek, sineye çekmek, kalp kapakçıklarının içinde damarlara salıvermek gerek. Anlatımlarda kelime sıkıntısı çekmiyorum şükür.
Şiir, gizemli kıtalar arasındaki beyit ve mısralarla dans ederken, gözlerim kendi gözyaşlarının damlalarıyla ufukların ardını keşfe çıkıyor, kalbim oksijen makinesine ihtiyaç duymadan yeterli nefes alma mücadelesi veriyor, tenim yağmursuz bir akşam kendi bulutlarından ard arda dökülen damlalarla ıslanıyor.
Son birkaç gündür, kendi sessizliğimde kimseyle bütünleşmiyor, eşim hariç kimseyle konuşmuyorum. Telefonlara dahi bakmıyorum. Ola ki dil sürter, ses tonu frenlenmez, gönül kırılır, ateş bahçeye uzanır.
Dünya hayatını yaşayan herkes biliyor ki, ikinci bir dünya hayatı yoktur.
Var olduğumda habersiz isen, yok olduğumda dünya senin olsun.
Şimdi beni aramıyor, sormuyor, alo demiyor, gülümsemiyor ve ses vermiyorsun. Biliyor musun aklıma geldiğinde önce yanıyorum, bütün vücudum harekete geçiyor, titriyorum, en az şekliyle tenimin yarısı alev alıyor, yüreğimi kontrol altında tutamıyorum.
Yarınların önemsizliğinde rutin bir hayatın sayılı günlerini tek tek bitiriyorum.
Ey sevgili… Uzaktaki sevgili. Ses ver artık. Merhaba de. Günaydın, nasılsın de. Gülümse, kendi aydınlığından korkma, aldırma, yiğit ol. Ben ki seni güneşe sefere çıkacak kadar yürekli, bulutları parçalayacak kadar bilgili, demir dağları eritecek kadar Kürşad soylu yetiştirdim.
Günün bütün dakikalarını sen aldığında şafağım gülümsüyor gözlerime, rüzgâr okşayışında tebessüm oturuyor senli sensiz tenimin her köşesine. Mutluluk çiçekleri beni ve bendemi terk edeli sevginin bütün kareleri siyaha boyandı.
Şimdi senin olduğun mekânlarda çoğalıyor, huzur ve mutluluk. Dünya hayatının geri kalan kısmı senin olsun.
Başkent akşamlarıma duman çöküyor, sis basıyor, yağmur aniden dolu olup beynime saldırıyor da milyonlarca ışığı görmüyorum.
Çünkü benim bir tane ışığım var.
Yuvası boş duruyor. Yuvası yanıyor, Yuvası kan kusuyor. Yuvası… Odası…
Artık her şeye veda etmek istiyorum. Dünyalık neyim varsa benden uzak olsun.
Güneşin batışındaki gözyaşları şafağa merhabaya hazırlanırken,
Dua vaktinde ellerim titriyor…
Deli tay’ım, ses vermiyor,