Milletlerin bir arada yaşamasını, ayakta kalmasını, dünden bugüne ve yarına sağlıklı
ulaşmasını sağlayan kültürün, gelenek görenek örf ve âdet gibi değerleri vardır. Bu değerlerin
yeni yetişen nesillere mutlaka ulaşması, öğretilmesi birlik ve beraberliğin devamını sağlar.
Ulaşmak, öğretmek, bilgilendirmek ise milletin meydana getirdiği yazılı ve sözlü edebiyat
sayesinde gerçekleşir. Bu görev, başta aile olmak üzere eğitim-öğretim kurumları ve kişinin
yaşadığı çevreye düşmektedir.
İlköğretimin amacı çocuğa hayatı tanıtmak, kendi kültür ve tarihini kavratmak, anadilini
ve anadilin inceliklerini öğretmek, mevcut programlara göre bir üst öğrenime, benliğini
kazanmış bir birey hâline getirerek hayata hazırlamaktır.
Her milletin kültür tarihinde oluşturduğu anlatımları mevcuttur. Toplumların millet
olma özellikleri var olduğunda yaşama ve ayakta kalmayı başardıkları görülür. Millet olmak
çok önemlidir. Var oluştur. Yaşayan nesile ulaşan bu değerler, tarihi ile barışık, dünü ve
bugünü bilen ve sağlıklı tahliller yapan, yarınlarını aydınlatan milleti bir arada tutan önemli bir
olgudur. Nesilleri canlı ve diri tutar.
Bir milletin kendi özünden besleyerek ortaya çıkardığı, geçmişine ait izleri ve
yaşantıları barındıran destanlardır. Milli kahramanları veya ait olduğu milletin sevilenlerinin
hayatlarını, mücadelelerini şiirimsi bir dille anlatan manzumelerdir. Yani, dün ve bugün
arasında bağlar destanlardır.
Türk tarihi ve edebiyatında Dede Korkut bu destanlardandır.
Dede Korkut Kitabı dediğimiz bu eser Türk edebiyatının abidelerinden, Türk dilinin
tartışmasız en güzellerindendir. Sözlü kültür tarihimizin en önemli anlatılarından olan Dede
Korkut Hikâyeleri’dir. Oğuzların yaşam tarzını, kültürünü bize masalsı bir eda ile aktarır. Bu
sayede dün ile bugünü kıyaslayarak iki dönemi, değişen ve değişmeyen özellikleri ile tespit
ederiz. Bu tespit millî özün ortaya çıkışına da vesile olur.
Dede Korkut Hikâyeleri Türk dilinin ve edebiyatının, Türklerin örf ve âdetlerinin,
Türk ahlâk ve törelerinin, inançlarının, kahramanlıklarının, yaşanılan hayatın olduğu gibi
verildiği bir eserdir. Bir halkın ortak hikâyesidir. Uzun göç yıllarından bu günlere taşınıp
gelmiş, İslamiyet öncesi ve sonrası dini değişimleri, büyük kahramanları, tarihte önemli
dönüm noktaları, coğrafyanın özellikleri, düşmanların nitelikleri ve bizzat halkın yaşadıklarını
bu hikâyelerin içinde bulabiliriz.
15-16 yy. arasında yazıya geçirildiği tahmin edilen Dede Korkut Hikâyeleri, Oğuzları
konu alan 12 ayrı hikâyeden oluşmaktadır.
Dede Korkut Kitabının, biri Dresden'de, öbürü Vatikan'da olmak üzere, iki yazma
nüshasının olduğu bilinmektedir.
Türk kültür dünyasının tartışmasız, önemlilerinden olan Dede Korkut Hikâyelerinin
ihtiyacımız olan birçok alana kaynak olması eserin değerini ortaya koymaktadır.
Nitekim “Türk edebiyatı tarihinin en büyük âlimi Prof. Fuat Köprülü'nün, derslerinde
söylediği bir söz vardır: “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u öbür
gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.”(Ergin, 2017,7)
Dede Korkut Hikâyelerinde, sorumluluk, sevgi, dürüstlük, saygı, estetik, cesaret
değerlerinin yanı sıra onurlu olma, dayanışma, vatanseverlik, cömertlik, merhametle birlik günlük yaşamda önemli olan toplumsal değerler ve dini değerlerle ilgili bulgular da çalışma
kapsamında ele alınmıştır.
Dede korkut kitabı, Türk edebiyatının en büyük abidelerinin Türk dilinin en güzel
eserlerinin başında gelir. Dede Korkut bir milli destandır. Milli destanlar, taşıdıkları vasıflar
dolayısıyla, bağlı oldukları dil ve edebiyat sahaları içinde daima müstesna bir yer işgal
etmiştir.
Dede Korkut Kitabı’nın bu yüksek değeri onun mahiyetinin tabii bir neticesidir. Dede
Korkut bir milli destandır. Milli destanlar, taşıdıkları vasıflar dolayısıyla, bağlı oldukları dil
ve edebiyat sahaları içinde daima müstesna bir yer işgal ederler.” (Ergin Muharrem, Dede
Korkut Kitabı, 2017,7)
Osman BAŞ