Bir önceki yazımda “Yalancılar, dalkavuklar, yalakalar ve riyâkarlar bizden uzak dursun! Onlar; bir sonraki yazının konusu olacak!” demiştim. Şimdi bu satırları yazarken, günümüzden yaklaşık yetmiş yıl kadar önce kaleme alınan merhum Orhan Veli Kanık üstadın “Ciğercinin Kedisi” isimli şiirini hatırladım. Şöyle;
Uyuşamayız seninle yollarımız ayrı
Sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi
Senin yiyeceğin kalaylı kapta
Benimki aslan ağzında
Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik
Ama seninki de kolay değil, kardeşim
Kolay değil hani
Böyle kuyruk sallamak Tanrı’nın günü!
Zaman su misali akıp geçse de devir değişse dedalkavuklar, yalakalar, yalancılar ve riyakarlar asla değişmezler. Kendilerini ciğercinin kedisi olmaya adayanları her devirde her yerde görürsünüz, hatta sizin mahallede ve sizin sokakta da! Bugün veya yetmiş yıl önce böyle de daha önceki devirlerde yok muydu acaba onlar? Olmaz mı, dedik ya her devrin asla vazgeçilmez fırsata ganimet gözüyle bakanlarıdır onlar!
Günümüzden yaklaşık 450 yıl kadar önce yaşamış ünlü divan şairlerimizden Bağdatlı Ruhî‘nin uzunca bir terkib-i bendindenaldığım şu birkaç beyit bile dalkavuk, yalaka, düzenbaz ve riyâkarların her devirde aynı olduklarını ve hiç değişmediklerini göstermesi bakımından ilginç ve ilgi çekicidir. Şiir şöyle;
Vardum seherî tâ‘at içün mescide nâgâh
Gördüm oturur halka olup bir nîce gümrâh
Girmiş kimisi vahdete almış ele tesbîh
Her birisinün vird-i zebânı çîl ü pecâh
Didüm ne sayarsız ne alursız ne satarsız
K’aslâ dilinüzde ne Nebî var ne hod Allâh
Didi birisi şehrimüzün hâkim-i vakti
Hayr itmek içün halka gelür mescide her gâh
Geldüklerini mescide bildüm ne içümdür
Yüz döndirüp andan didüm ey kavm olun âgâh
Kim sizden ırâğ oldı ise Hakk’a yakındur
Zîrâ ki dalâlet yolıdur gitdügünüz râh
Şair yukarıdaki beyitlerde kısaca ve bugünün diliyle aşağı yukarı şöyle demeye getiriyor: “Bir sabah (Bağdat’ta) ibadet için vaktinden önce mescide gittim ve gördüm ki; bir sürü yolunu şaşırmış insan halka olmuş oturuyorlar. Bazısı eline tespih alarak tek başına bir köşeye çekilmiş; her birisinin dilinde ya kırk ya elli sözü var. Onlara:-Ne sayıyor, ne alıyor, ne satıyorsunuz ki katiyen dilinizde ne peygamber ne Allah adı var, dedim. Birisi dedi ki: – Şehrimizin valisi halka ihsan dağıtmak için her sabah mescide gelir; fakirlere ihsanı ya kırk ya elli akçedir. Sen de az daha sabret ki o felek rütbelinin mescide gelme zamanıdır. Ve şair sözlerine devamla “Mescide ne için geldiklerini anlamış oldum ve sonra onlara yüz çevirip dedim ki:- Ey Cemaat! Bilin ki; her kim sizden uzak durursa Allah’a o kadar yakın olur! Çünkü sizin tuttuğunuz yol azgınlık ve şaşkınlık yoludur! (dedim ve mescidi terk ettim)” diyor.
Gördüğünüz gibi ciğercinin kedileri her devirde her yerde hep var olmuşlardır. İster Bağdatlı Ruhi devri, ister Orhan Veli devri, ister Yusuf Kuyucaklıoğlu devri olsun hiç fark etmez, bundan sonra da hep var olacaklardır. Ve her Allah’ın günü o felek rütbeliağalarına kuyruk sallamaya devam edeceklerdir.
Dedim ya, onları çok iyi tanısınız; sizin sokağınızda, mahallenizde, köyünüzde beldenizde, yaşadığınız şehirde hep görürsünüz. Sokak kedisinin dik duruşu ve asaletinden zerre emare göremezsiniz onlarda! Hep kendi zihinlerinde ürettikleri paranoyaların telaşı içindedirler. Sürekli bir tedirginlik ve düzenbazlık psikolojisi içinde hareket ederler. Görürsünüz ve tanırsınız.
Bir istisna ile belki “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır!” düsturunun hayat bulduğu bir kültürde ve medeniyette onları göremezsiniz. Dostluk, vefa, sadakat ve hep almayı değil vermeyi yeğlemek gibi hasletler onların semtinden geçmez, onlar da o mahallelere asla uğramazlar. Hangi sokakta veya çarşıdafelek rütbeli bir ciğerci var, onlar oradır hep!
Ayrıca düzenbaz oldukları kadar korkaktırlar, onlar. Evde dolap tıkırdasa “deprem var” diye mahalleyi ayağa kaldırırlar. Çatıda kedi gezinse “hırsız var, soyuluyoruz” diye mahalleyi ayağa kaldırırlar. Sokak lambasının sigortası atsa, feri sönse bir taraftan mezarlıktan geçerken ıslık çalan adamın haline bürünürler, diğer taraftan da “nerede bu devlet, nerede bu yetkililer” diye feryadı koparırlar. Olmadı, medyaya koşarlar haber yaptırmak için ya da günümüzde sosyal medya dedikleri sanal âleminde sinsice rumuz kılıfına bürünerek seviyesizlik çöplüğünde eşelenirler.
Elbette ki kazanılması gereken asıl büyük servet; para, şöhret ve makamdan öte erdemlik ve bilgelik yolunu tutanları tenzih ederiz ve onlara gıpta ederiz. Onların yolları ve bahtları her daim açık olsun, dualarımız onlarla!
Lakin tam da seçim arifesinde bugünlerde sinsi sinsi deliklerinden çıkıp ciğer parçasını bir lokma daha kimin büyüteceğinin hesabını yaparak kuyruk sallayanları iyi görelim! Eee, ne diyelim? Onlara da hak vermek lazım belki de! Zira “Kolay değil hani /Böyle kuyruk sallamak Tanrı’nın günü!”
Ve sözlerimizi yine merhum üstat Bağdatlı Ruhi’nin o ibretlik beytiyle bitirelim: :- Ey Cemaat! Bilin ki; her kim sizden uzak durursa Allah’a o kadar yakın olur! Çünkü sizin tuttuğunuz yol azgınlık ve şaşkınlık yoludur!” Allah ıslah etsin!
A.Yusuf Kuyucaklıoğlu