Haziran başlarından beri köyümdeyim (Amasya-Taşova-Tatlıpınar’da).
22 yıldır başkenttegeçim telaşıydı, okuldu, sendikaydı, dergisi, derneği, bu miting, şu protesto, öteki yürüyüş, beriki toplantı…
Derken yaş kemale erdi. Biraz yavaşlayayım artık, 60 yıl gitti, kalan 60’ı da daha çok kitaba, belki biraz yazıya, elbette biraz toprağa, biraz yaprağa kalsın deyip bu yılın başlarında kendimi açığa çıkarıp kendi kendime “Hadi gel köyümüze geri dönelim” türküsünü mırıldanarak baba ocağına postu serdim.
Lanet korona salgını da iyice gemi azıya aldı. Yaşlı, genç, binlerce insanımızı kurban vermişiz.Bir şey yapamamanın üzüntüsüyle, herkes gibi, içim gide gide.
Hem yaşlı anne babamla köyde belki biraz daha uzak dururuz bu beladan diye.
Çoğu yaşlı, azcık insanın yaşadığı köyde korkudan iki üç eşe dosta uğrayıp hal hatır bile soramamanın kahrediciliği içinde…
Hatta alışveriş için çarşıya pazara daha az uğramak için fazladan un, yağ, çay, pirinç, çuvalla soğan, patates filan alırken…
Üstelik kentte yaşayan emekli arkadaşları kıskandırayım diye ikide bir köyün kartpostallara layık doğal güzelliklerinden türlü örnekler yollayıp dururken…
Ayrıca Sağlık Bakanı’nın, bilim insanlarının aylardır sabah akşam, “Aman ha, zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmayın!” dedikleri günlerde…
Salgın hastalıkların çevre kirliliğinden, iklim bozukluğundan, doğanın altını üstüne getirmekten kaynaklandığı belgeleriyle anlatılırken…
Ne görelim?
Bilmem ne şirketinin bizim Boğalı Ormanları’ndan Erbaa’nın tepelerine, saydım, tam kırk köyü zehirleyecek siyanürlü altın arama işi!
Kaç zamandır kıyıları, Kaz Dağları’nı, Toros eteklerini, Artvin’den Bartın’a Karadeniz şeridindeki dereleri, ormanları, yaylaları delik deşik edenlere koskoca devletimiz artık dur der herhalde, derken…
Üç zübükzâde köşe olsun diye birileri el altından ruhsat verecek, eli baltalı çakallar da canım ormanlarımızı dibinden doğrayacak!
Toprağa zehir ekip altın yoğuracak!
İşe bak!
Marmara’ya, Ege ve Akdeniz kıyılarına yığılmış milyonları artık adım adım Anadolu’ya çekip yetmiş yıldır sanayileşeceğiz, şöyle büyüyeceğiz, böyle uçacağız diye feda edilen tarıma, hayvancılığa dönük planlamaya geçmeyi beklerken…
Siyanürlü altın!…
Salgından saklanalım diye kırk takla attığımız günleri fırsat bilerek…
Bre vicdansızlar!
Biraz insaf artık. Biraz huzur.
Karlı kışlı günlerin eşiğinde, Boğalı dağlarında nöbete zorlamayın insanı. Zorlamayın!
Bu yaptığınız ayıptır!Bu yaptığınız ahlaksızlıktır. Ve bu yaptığınız Allahsızlıktır!
Daha ne diyeyim.
23.11.2020
Nazım Mutlu