CUMHURBAŞKANI SEÇİM ANALİZİ
Ömer CELEP
12. Cumhurbaşkanımız hayırlı olsun. 10 Ağustosta seçeceğimiz cumhurbaşkanının bundan öncekilerden farklı olacağını daha önce söylemiştik. Onun bu farklılığı beraberinde çok ağır eleştiriler de getirecektir. Başbakanlığı döneminde gösterilen tepkilerin belki daha fazlası gösterilecek belki de askeri müdahale davetiyeleri bile çıkarılabilecektir. Bu tür tepkilere hem milletimiz, hem cumhurbaşkanımız ve hem de muhalefetimiz hazırlıklı olmalıdır.
Bu tespitten sonra gelelim seçim analizine. Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra bizim muhalefetimizin bildik mesajlarını yine dinledik. Her seçimden sonra söylenen tanıdık klasik bahaneler, kaybediş içindeki “kazanmışlık” kibri, aymazca mesajlar ve kazananı fütursuzca eleştirmeler… Hem seçim kaybederler hem de karşı tarafı suçlarlar bu ne menem bir kazanmadır siz karar verin!
Eğri otursak da doğru konuşalım efendiler! Biz ne zaman kaybedişin sebeplerini içte arayacağız? “Biz bu seçimi niçin kaybettik” sorusunu ne zaman soracağız kendimize? Millete söylem dayatma zilletinden ne zaman kurtulacağız?
Seçime girmeden önce bir muhalefet sözcüsünün “bu seçim Recep Tayyip Erdoğan’a kaybettirme seçimidir” dediğini hatırlayanlarımız vardır. (M.İNCE)
Seçime giren bir siyasi parti Allah aşkına birilerine kaybettirmek için çalışır mı? Seçime kazanmak için girilir. Seçime giren her akl ı selim şunu düşünür. “Ben kazanamadıktan sonra kimin kazandığının önemi yok.” Bunu düşünmezseniz parti olamazsınız, çocukça düşünce sınırını aşamazsınız, itibar görmezsiniz, ilgi çekemezsiniz. R. Tayyip Erdoğan’ı bu denli büyüten belki de onun büyüklüğünden çok sizin küçüklüğünüzdür. Bu mantıkla giderseniz siz küçüldükçe o büyüyecektir ya da başka bir deyimle o büyüdükçe sizin küçülmeniz devam edecek.
Seçim sonu bir mazeret daha icat edildi. “Seçim eşit şartlar altında yapılmadı.”
Bırakın Allah aşkına bu uyduruk mazeretleri. Başbakan devletin hangi imkanlarını kullanmıştır? Varsayalım; yirmi tane aracını, bir uçağını, bir helikopterini… Seçimi bunlar mı kazandı yani?
CHP istese gösterdiği adaya uçak kiralayamaz mı? Üç-beş tane özel donanımlı araç kiralayamaz mıydı?
Bunların hiç birisinin geçerliliği yoktur, hepsi seçim kaybına yakıştırılmaya çalışılan kılıftan başka bir şey değildir. Bunları, bu bayat mazeretleri, modası geçmiş kılıfları, eften püften mızıkçılıkları geçelim efendiler geçelim. Biraz da kendimizi hesaba çekelim… “Biz neden bu milletin oyunu alamıyoruz”u konuşalım…
Her seçimden sonra kaybedişimize icat ettiğimiz mazeretlerin dıştan şu şekilde okunduğu artık bilinmelidir.
Bizdeki muhalefetin tümü, millet iktidarına talip değil. Onlar için kendi partileri içinde iktidar olmaları yeterli. Çünkü bütün hesapları, bütün mücadeleleri ve bütün entrika ve oyunları kendilerinin parti içindeki iktidarını sürdürmeleri yönünde. Kendi partileri içinde iktidar olma yolundaki çabaların bir kısmını millet iktidarı için yapsalar belki de iktidar olacaklar. Ama görünen o ki, bizim muhalefet partilerinin hiç birinde böyle bir sevda yok.
Onların mesaisi sabah sekizde başlıyor ve akşam beşte bitiyor.
Elin oğlu günde ortalama dört saat uyuyor. Allah zaferi elbette ona verecek. Siz bu mesai anlayışınızla daha önceden de söylemiştik ancak ve sadece 2555 yılında belki iktidar olursunuz.
Eğer mesai anlayışınızda bir değişiklik yaparsanız o başka.
Bu seçim bir de şunu göstermiştir. Milletimiz dayatmaları sevmiyor. “Biz anlaştık, uzlaştık, her şeyi konuştuk bu nedenle sizler bizim tayin ettiğimiz adaya destek olun, gerisine karışmayın” anlayışındaki bir dayatma işte gördünüz, reddolundu. Gerisinin hesabını başınızı iki eliniz arasına koyup yaparsınız herhalde.
Bu sonuçlara göre farklı bir senaryo artık kaçınılmaz gibi gözüküyor. Çatı adayını getirip bu millete dayatanlar da artık sanırız bir bedel ödemeleri gerekir.
2015 Yılında bir genel seçim var. Bu seçime Ak-Parti yeni bir genel başkanla girecek. Umarız; CHP, MHP ve iktidar yürüyüşü hedefi olan partiler de yeni genel başkanlarla girerler bu seçime.
Bu bir kehanet değildir. Yapılacak seçimlere eğer mevcut partiler aynı genel başkanlarla girerlerse bilinsin ki; sistem tepe taklak olacak ve “Yeni Türkiye” söylemi artık “Yeni Dünya” söylemine dönüşecek ve 2016 yılında artık Türkiye “Yeni Dünya” söylemini konuşacak.
Konuşulan “Yeni Dünya” söyleminin öznesi de kesinlikle Türkiye olacak.
Duamız bu yönde.