ÇOK ŞEY DEĞİL…

0
8

Yılmaz Sergen 
Tarım yine bildiğiniz gibi, köylerimizdeki kan kaybı tam gaz devam ediyor. 2025 yılı Tarım ve Orman Bakanlığının bütçe görüşmelerinde ortaya çıkan sonuçlar, geleceğimiz adına hiç de iç açıcı değil.
Tarım entübe edilmenin eşiğinde, her geçen gün köyleri tarladan uzaklaştıran, kente göçe zorlayan, çözüm üretmekten uzak tarım politikamız daha fazla zaman kaybetmeden revize edilerek bu kaçış, bu tükeniş sona erdirilmelidir.
2002 yılında tarımdaki istihdam oranımız %35 iken 2025 yılı ikinci çeyreğinde %14,5 seviyesine kadar geri çekilerek metropollerin kaotik ortamına sürüklenmiştir.
Tarımsal ithalatta yerli üretimi desteklemek adına gümrük vergisi artırılması gerekirken sıfırlama tercih edilmiştir.
Buğdaydaki kendi kendimize yeterliliğimizden, dünyada en çok buğday ithal eden ülke olarak taçlanmışız. Yerli üretim, diğer tarım ürünlerimiz de ithal kuyruğundaki sıranın kendisine geleceği endişesiyle akıbetini beklemektedir.
Üreticimizi koruyan, destekleyen, öncülük eden, tarım ekonomisindeki fiyatları üretici adına regüle eden tarımsal KİT’ler özelleştirilerek ya da işlevsiz hale getirilerek piyasadan çekilmiştir.
Kazanan taraf tarım ve hayvancılık olmamıştır.
Tarımsal üretimde fiyatın kontrolü, kendi çıkarlarına göre belirleyen yerli ve yabancı üç beş ithalatçı ve tekelcinin eline geçmiştir. Bu yaklaşım köylünün üretimde kalabilme iştiyakını ve direncini kırmıştır.
Ekonomik olarak örgütlenemeyen çiftçilerin fiyatı belirleme inisiyatifi hiçbir zaman kontrollerine geçmedi. Tarla satış fiyatları üretim maliyetinin çok altında orantısız bir şekilde belirlendi. Köylünün ödediği bedel hiçbir zaman karşılık bulmadı, reel olarak kaybeden hep köylü oldu!
Anayasada hüküm altına alınan milli gelirden tarıma %1’lik destek tedricen azalarak vaat edilen rakam köylünün eline tam olarak geçmedi. Verilen destekleme fiyatları üretim maliyetlerini karşılamada çok uzak, yetersiz kaldı.
2005 yılında milli gelirden ayrılan oran %0,8 iken 2024 yılında %0,2 kadar gerilemiştir. Bu dramatik sonuç tarıma bakışımızın rakamsal ifadesidir.
Tarıma yapılan bu destekler Avrupa Birliği’nde %20, ABD’de %12 olarak gerçekleşmiştir. En kötüsü de, yasal olarak hak ettiği desteği alamayan köylünün tarımdaki girdi maliyetleri akıl almaz bir şekilde artmıştır. Hasat zamanı mazota yapılan devasa zamlar, aynı şekilde gübre, ilaç, hayvan yemindeki %50’yi aşan artışlar köylünün yükünü artırmıştır.
Yanlış yaptığımızın ne zaman farkına varacağız? Bu politikayı üretici lehine revize etmek ne zaman aklımıza gelecek? Yarın değil, daha fazla beklemeden köylerimizin etrafını tarımsal sanayi tesisleriyle donatmanın tam da zamanıdır. Devlet, sonlandırdığı tarımsal KİT’leri yeniden açarak fiyatlardaki keyfiyeti sonlandırıp köylümüze “korkma, ben buradayım” diyebilmeli, tarım kredi kooperatifleri artık üreticiye “sen üret, ben senin emeğini zayi etmeyeceğim, sen de kazanacaksın” deme vaktidir.
En önemlisi tarımsal teşvikler: Avrupalıların tarıma verdiği rakamlar baz alınarak yasal hakkın daha da fazlasının verilmesi makul olacaktır.
Tarım kazanırken bilinmeli ki, tık nefes olan kentlerimiz de kazanacak, üzerlerindeki nüfus baskısı azalarak rahat bir nefes alacak, istihdamda dengeler yerini bulacak, toplumun bozulan psikolojisi normalize olacaktır.
Gözümüzün önünde Türk tarımının çöküşünü, köylerin kente yığılarak taşınmasına tribün locasından nereye kadar seyirci kalacağız? Başta devletimiz, yerel yönetimler, yerel STK’lar, iş adamları, kanaat önderleri inisiyatif alarak çöküşten çıkışa el verme vaktidir.
Ülke tarımını ithalata, düşük fiyat yüksek maliyete kurban edersiniz; yoğun bakımdaki ülke tarımını, köylerimizi can çekiştiği masadan kaldıramazsınız. Köylü milletin efendisidir, kazanmak, refah içerisinde yaşamak onların da hakkıdır…
Köylümüz iade-i itibarını sonuna kadar hak etmektedir. Çok şey değil, eli havada, alın teri karşılıksız kalmasın istiyor.

Yorum Ekle