Naci Konyar
Ne zaman barış, ne zaman mutluluk
Ne zaman sevgi dense
Hep aklıma gelir
O bahçede çiçeklere verilen su…
Siyasetten daha çok edebiyatı seviyoruz. ‘Ey edebiyatçı arkadaşlar sizi siyasi çığlıklarınız için değil, edebiyatın zarif fısıltıları için takdir ediyoruz’ diyenleri haklı buluyoruz. Fazla tepkiselliğin, siyasete angaje olmanın edebiyatı zedelediğini fark ediyoruz dost uyarılarından.
Niçin yazıyoruz diye sorarsanız Cahit Sıtkı Tarancı’nın düşünceleri ile ‘Yaşadığımızın farkına varmak için’ ve de ‘Unutulmak istemiyorsan, ya okunacak şeyler yaz, ya da yazılmaya değer şeyler yap’ diyen Benjamin Franklin’in öğüdüne uyarak yazıyoruz.
Bazı konulara farklı yaklaşıyor farklı bakıyoruz. Anlaşmazlığa hoşgörü gerekir. İnsanlar düşünür ve mantık yürütür. Anlaşmazlık bizleri düşüncelerimizi netleştirmeye, kelimelere dökmeye ve yeni sorular keşfetmeye zorlar. Anlaşmazlık olmasaydı düşünce olmazdı, gerçeğin arayışı ve hayat veren sohbetlerimiz olmazdı.
Ön yargılar, mantıklı düşünceyi engeller. Ön yargıları hoş görü ile yok edebiliriz. Ön yargılı eleştirildiği zaman, eleştirene ‘Bu benim düşmanım’ diye bakarken, hoşgörülü kimse ‘Belki onun da bir bildiği vardır’ diye düşünür. Toplumsal iletişim ve toplumsal huzur için hoşgörü önemlidir. İnsanların birbirlerini doğru anlamalarını sağlar.
Çambükü köyümüzün OSB meselesine de bu gözle bakıyoruz. ‘Tohumun ne olduğunu bilen, sabanı pulluğu tanımış ekim mevsimlerini bilen, sabahtan akşama ömrünü çiftçilikle hayvancılıkla geçiren bir halkın rızası dışında topraklarına OSB kurmaya kalkmanın yanlış olduğunu yazdık ve yapılmak istenenin ‘Kendilerine lazım olan oksijeni sadece suda temin edebilen balıklara bir ferman ile bundan böyle karada yaşamayı ve havadan oksijen solumayı emretmek’ olduğuna benzediğini söyledik .
Ülkemizde demokrasiyi tam olarak hayata geçiremedik. Eylem direniş grev gibi sözcükler yasa dışı olarak bilinç altımıza kazınmış. Eylem deyince banka soygunu, direniş denince ölüm oruçları geliyor aklımıza. Oysa demokrasi de bunlar temel bir haktır. Bu anayasal hakları kullanmanın terörle devlet düşmanlığıyla bir alakası yoktur efendim Çambükü meselesine solcular sahip çıkıyorlarmış. Doğrudur. Türkiye’de çevre konusunda en duyarlı kesim solculardır. Madencilik adı altında yaşanan yıkıma talana dur diyen yer altı kaynaklarını, halkın çıkarlarını ve sağlığını, ekolojik sistemi, çevreyi, suyu, havayı, kuşu böceği koruyanlar ne hazindir ki yerli ve milli olmaktan, muhafazakarlıktan bahsedenler değil sol kesimdir. Oysa bu meseleler milli meselelerdir. Kuruyan, dere gibi akmakta olan Yeşilırmak’a bir bakınız. Sağdan da baksanız soldan da baksanız bu ülkenin insanlarına aynı şeyleri görüp aynı şeyleri düşündürmektedir. Bir zamanlar gürül gürül akan bu Yeşilırmak neden bu hale geldi, getirildi…
İş, siyaset ve düşünce dünyamızda dürüst bir insan olmaya, sorumluluğumuzu ciddiyetle yerine getirmeye çalıştık. Çambükü meselesini de bu ölçüler içinde değerlendirerek bir köyümüzün haklı demokratik bir talebinin ‘Biz OSB’ye karşı değiliz ama bizim topraklarımıza değil başka bir yere yapın’ düşüncelerinin yanında olduk .
Eleştirinin sağlık işareti olduğuna inanlardanız. Yeter ki sağlıklı bir zihinden ve kararmamış bir kalpten çıkmış olsun. Bizim toplumumuzda tenkit eski tabirle izhar-ı ağraza vesiledir. Yani bizde eleştiri kötü ve gizli niyetleri ortaya çıkarmaya vesile için yapılır. Bizim eleştirilerimiz OSB meselesini ittifak değil de ihtilaf konusu haline getirenlere ve çözüme benzin dökenleredir.
Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig’de ‘Yiyen, doyan, yatan hayvandır’ derken hakarette bulunmuyor. İnsanların bu özelliklerinin dışındaki sorumluluklarını hatırlatıyor. Adamın elinde çarşaf gibi diploması var ama memleket adına gram tasası yok, iç sızısı yok. Yüreği depreşmiyor. Karacaoğlan ‘Yiğidin başında duman olmalı’ diyor. Toplum, geride iz bırakmazsan ölünce üç günden fazla konuşmazlar diyor. Şairler satırlarında sorguluyor;
Bunlar onlardı ki gelip gittiler
Gelip de iş bu cihanda nettiler. Ve memleket meselelerine duyarsız kalanlara ‘Canı cehenneme rahat uyuyanın/Kapısını örtenin, perdesini çekenin/yüreği yalnız kendisiyle dolu olanın’ diye ilendiler.
İlçemizin yanı başında küçük şirin bir köyün çoğu birbiriyle yakın akraba olan düğünlerini beraber yapmış, cenazelerini beraber kaldırmış, her gün birbirlerini gören insanların arasına giren bu yapay huzursuzluğun OSB’den sorumlu taraflarca demokrasiye, insan haklarına ve yasalara uygun bir çözüm bulunarak üç yıldır bu köyün insanlarının huzurunu kaçıran meselenin biran önce çözülmesi en büyük dileğimiz, zira çözüm insanları birbirine düşman ederek bulunamaz.
Kalemimize bulanan, sadırdan satırlara dökülen kelimelerimizin, meselelerimizin çözümüne şifa olmasını temenni ediyorum. Şifa düşünce kıyafetine bürünüp gönülleri mayalasın. Derdimiz sevgi hoşgörü ve insanlık olsun. Çambükümüz huzurlu mutlu bir köyümüz olsun…