Hepimizin, okuduğumuz okulumuzun önünde, nostaljilerden siyah beyaz önlüklü, ya da şimdilerde olduğu gibi renkli fotoğraflar olmuştur mutlaka. Aslında insanlar sadece yaşadıkları şeyleri anımsamıyorlar ki… Ne güzeldir okul anıları, askerlik anıları, yol anıları hele hele memleket anıları…
Hele kişinin Memleket’ine büyük sevdası ve hasreti varsa, Anılarınızdaki fotoğraf makineleri bir anda patlatır flaşları yüreğinize. O memleketinizin resmi nasılda alıp götürür sizi kendi sıcak yüreğine ve kundağına sarar sizi tüm şefkatli ana elleriyle. Memleket denilince siz çok uzun bir cümleye başlarsınız. Karşınıza binlerce virgül çıkar ama bir türlü noktaya varamazsınız.
İşte memleket böyle derin bir sevda, noktasına varılmaz upuzun bir cümledir.
İnsanoğlunun en büyük korkuları arasında olan gurbet vardır. Siz gurbete gider, “Selamünaleyküm” dersiniz. Gurbet “Aleykümselâm” demez sesinize. Mahcup olup, dönüp kendi yüreğinize, “duymadı herhalde” dersiniz. Lakin kulaklarınız daha bir duymak ister kapınızı çalan her zilin sesini. Hani çarşıda, pazarda görürsünüz ya atkılı teyzeleri, içinizden yöremizin o sıcak şivesiyle “ Aha vallaha bu bizim oralı” dersiniz.
Gidip atkısının sıcaklığında memleketin sıcaklığını solumak istersiniz; Ya da hani bir şapkalı amca görürsünüz ya “Hey gidi emektar amcam, nerden nereye” dersiniz.
Onlar ki bir yorucu ömrün şahitleri…
Gidip ellerinden öpmek istersiniz o atkılı teyzelerin ve amcaların. Hadi siz gidip ellerinden öptünüz, deli demezler mi? Gurbet ve memleket hasreti nedir bilmeyenler.
Ah ah gurbet nedir bilmeyenlere alışılırda, nasıl alışılır ki gurbete? Alıştığımızı sandığımız zamanlarda da, o her bayram da ve memleket adının anıldığı her anda karşımıza çıkmıyor mu?
Ahhh yok mu o adına kurban olduğum memleket’imin adı, bütün özlemler, bütün türküler onadır sanki.
Ve tüm gurbetçilerin hasretlere süzülüşü de, garip bir çobanın kavalındaki o namelere doğru sürüklenerek, yok oluşu değil midir?
Ahhh yok mudur o memleket’e girişteki memleket tabelaları; insanın yüreğini yüreğinde titreten, ana kucağı, baba ocağı sıcaklığıyla hoş geldiniz diyen…
Gurbet her yerdir, her yürek bir gurbettir aslında. Gurbetin yüreklerdeki duygusu da aynı, aynıdır hasreti de, sılanın. Lakin bu Amasya hasreti kalın karlar altında yetiştirdiği kardelendir yüreklerde. O kardelenler hasrete öfkelendikçe, üstündeki kalın karları delerek çıkarlar, haykırışların avlusuna. Avlunuza karlar yağar, yıldızlar düşer saçlarınıza. Siz artık o haykırışlara söz geçiremez olursunuz.
O artık sesini duyurur, taa Boğalı dağına , Akdağ ‘a … Boğalı ve Akdağ’ın binlerce kardelenini ve tüm Taşovalıları dahi, o küçücük yüreğinize alırsınız.
Meğer gurbet ne çok büyütmüş yüreğinizi. Tüm memleketi saracak ve tüm memlekete sıcaklık verecek kadar yüreğiniz memleketiniz için çarpar.
Yüreğin her atışı, hasretlere, özlemlere ve gurbete atılan mermidir. Hele Kırkharman kelimesi , yüreğinizde bir coşku ve heyecan oluşturur . Kanatların açılır sanki Yeşilırmak’ı aşıp Çaydibini geçtiğinde , Türkmedamı’ndan hele Barsuk deresine doğru tırmandığında. Başlarsın nefes alıp vermeye hızlanır kalp atışların , işte o an çekersin nefesi derin derin içine .
Öldürmeyip hep yaşattığınız hisler memleketini özlemek , vatanı sevmek demektir aslında.
Gerisi sıla, gerisi özlem , gerisi, Memleketinizi içinde saran yüreğiniz ve sizsinizdir…
Bugün hava memleket gibi nasıl kokmasın ki burnuma…
Naci Özkan