“Bu Yol, bölgemiz için ziyadesiyle çok mühim bir değerdir.” Enver Seyhan

0
6
“YOL ÖZGÜRLÜKTÜR”
Aşağıdaki yazıyı bundan 8 yıl önce 16 Kasım 2017 günü belişmişim. Başlığı da “Çok Şey Var Konuşacak” olarak belirlemişim. Burada, “paylaşmak” fiili yerine “belişmek” fiilini kullandım. Burdur yöresinde kullanılan bir kelime. Yaygın hâle getirmek istediğim için önemli gördüğüm sözcüklere yazılarımda arada bir yer veriyorum. Dilimizin yabancı kelimelerle doldurulup bozulmasına gönlüm razı gelmiyor.
Geçmişte kurduğumuz devletlerde, saray dilinde Farsça önde oldu. En azından böyle bir bilgi tarihi vesikalarda yer alıyor. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun saray dili Türkçe idi. Yani son yedi yüz seneden beri bu topraklarda saray dili dahil olmak üzere her alanda Türkçe konuşulmaktadır.
Kısa bir açıklama yerine her nedense uzattım ve lastik gibi sünettim. Olsun. Belki gerektiği için…
Yazıyı da uzun yazmışım vaktinde; sıkılmadan okumak herkes için geçerli ve geçkel değil. Çünkü, memleketimizde, kitap, dergi ve gazete okuma oranı çok düşük. Yüzde bir ile üç arasında. Hatta, geçenlerde bir tespit cetvelini takip ettim; kitap okuma oranı yüzde bir. O yüzden, “okunma” gibi bir derdim hiç olmadı. Okunmasa da, araştırmak, incelemek, yazmak, ve paylaşmak gibi bir göreve talip oldum; bunu milletime, memleketime, geçmişime ve geleceğime borçlu olduğum hissiyle bıkmadan, usanmadan sürdürmeyi kendime vazife bildim. Sadece şahsıma ait değil bu görev; bütün araştırmacı, yazar, gazeteci ve edebiyatçılar aynı duygu ile hareket ederler.
Alt başlığını değiştirerek ve yeniden düzenleyerek yazıyı tekrar paylaşmak istiyorum.
ÇARŞAMBA ve AYVACIK KARA YOLU
Geçenki yazımda değer kavramı üzerinde, dilimin döndüğünce, aklımın erdiğince, acizane birkaç kelam etmiştim. Bugünkü yazımda yine değer kavramına atıfta bulunacağım ve değer dediğimiz mefhumun çok geniş, çok derin, çok nazik, çok güçlü kuvvetli manalar ihtiva ettiğini, ihata edilemeyeceğini derleyip toplamaya ve açıklamaya gayret edeceğim.
Değer kavramını tekil olarak ele alıp sadece manevi yönüyle ölçüp tartmak, değerlemek, hal ve durum itibariyle, çerçevesini, nüfuz alanını kısmak, kısıtlamaktır.
Değer, ortak bir mirastır .
Hiçbir kimsenin ve kuvvetin tekelinde değildir.
İbni Haldun, insanların cemiyet ve fertler halinde hayat sürerek, dünyayı imar ve tamir etmelerine kısaca “umran” diyor. Dilimize geçmiş olan “mâmur, mimar, imar” gibi kelimeler “ümran” kelimesiyle aynı kökten türemiştir.
Bu tarif tam da bugünkü medeniyet, çağ, uygarlık, değer dedikleri şeyler olsa gerek!
Zira, “umranı” anlatırken, arız olan illet, zillet ve zati hastalıkları da ele alıyor. Dünü, bugünü ve yarını emsalsiz şekilde tasvir ediyor, betimliyor; çerçeveleyip tablo gibi herkesin görebileceği mekânların duvarlarına asıyor.
Burada gaye, insanın cemiyet ve fertler halinde yaşarken mütemadiyen ürettiği, imal ettiği, meydana getirdiği, biriktirdiği, benimsediği, hayatın idame edilmesinde olmazsa olmaz olan nesneleri, eşyaları, değerleri korumak, kollamak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmaktır. Tecrübe ve birikim! Aksi takdirde hayat kesintiye uğrar, sıkıntıya düşer!
Yaşadığımız zamanlar, gördüğümüz yerler, mekanlar, araziler, ovalar, yaylalar, ormanlar, hanlar, hamamlar, haneler bizim kıymetli, değişmez, paha biçilemez, bedel tayin edilemez değerlerimizdir.
Bütün bilimlerin, var olma, yaşama nedeni, insandır. İnsanın var olmadığı yerde, bilimden, ilimden, fenden söz edilemez. Ekmek, giyecek, ev bark, üretim, açlık, sefalet, zenginlik, sadaka, infak gibi kavramlar, insan sayesinde değerlidir; insanla birlikte bir anlam ifade eder. Her varlık değerlidir, kazanacağı ödül, mükafat veya ceza ancak sorumluluk ve yükümlülüğün niteliği ile, ağırlığı ile ölçülebilir.
Halbuki, insan doğduğundan itibaren sıcak bir yuvaya, yemeye, içmeye, barınmaya gereksinim duymaktadır. Barınmak için meskene, karnını doyurmak için ekmeğe, ekmek kazanmak için çalışmaya, üretmeye, almaya, satmaya ihtiyacı vardır.
Dünyanın devam edegelen genel düzeni; yani güneşin doğuşu, günün akşama ermesi, gecenin sabaha evrilip çevrilmesi, iklimler, yağmur, kar, mevsimler, dağlar, denizler, yaşam ve ölüm hepsi bir sistem dahilinde sürüp gitmektedir. Dünya düzeni statik, durağan değildir, hareketlidir, süreklilik arz etmektedir.
Yaşam süreklilik arz ediyor, evet; yarın için hazırlık yapılıyor, yatırım ve girişim, muhtelif faaliyetler gerçekleştiriliyor, gelişme, büyüme yolunda gayret gösteriliyor, çalışılıp üretiliyor, müesseseler tesis ediliyor, yollar, terminaller, alışveriş merkezleri, fabrikalar kuruluyor.
Bütün bunlar, bir ve beraber olarak ele alınınca, hayatı dünden bugüne, bugünden yarına bağlayan değerler manzumesi, değerler zinciri görkemli, gösterişli, muhteşem ve vazgeçilmez yapısıyla karşımıza çıkıyor. Hayatın kalitesi artıyor, hayat her yönüyle değerleniyor.
Barınıp hayatı yaşadığımız evler, mekanlar, en vazgeçilmez değerlerimizdir. İşyerleri, dükkanlar, fabrikalar da öyle. Arabalar, teyyareler, yollar, ormanlar, meralar, nehirler, barajlar, terminaller, limanlar da öyle…
Rahmetlik Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bir demecinde veya mülâkatında diyor ki:
“Yol Özgürlüktür!”
Yol, adı üstünde insana rehberlik eder. İnsanı alır götürür; bildiği bilmediği diyarlara, uzaklara, ıraklara, sevdalara, çöllere, dağlara, bağlara, ticari mekanlara, şehirlere, köylere… Ufkun ardına doğru bağımsız, serbest yürür gider insan. Bu itibarla olsa gerek, yollar, türkülere, halaylara, hikayelere, şarkılara da konu olmuştur. Umudun, hasretin, gurbetin, vuslatın kapısı olmuştur. Her devirde yol, paha biçilmez, kıymetli bir değer olmuştur.
Çevresinde olup bitenden haberdar, ilgili, bilgili bir toplum geleceğin sırlarına vakıf olur. Toplumlar, şuurlu olmakla ve değerlerine, tecrübelerine, birikimlerine sahip çıkmakla yükümlüdürler. Elden çıkarsa eğer, yeniden biriktirmek ve sahip olmak için uzunca bir zamana ve emeğe ihtiyaç duyarlar; tamamen yok oluş da mümkündür!
Ayvacık Kara yolu:
Taşova, Ayvacık, Çarşamba, Samsun kara yolunun 2004 yılından beri inşaat halinde ama perişan, ilgi ve alaka bekler vaziyette olduğunu Taşova Gazetesi’nden takip ediyorum. Bu yolun ilk plan ve programı kimler tarafından yapılmış, düşünülmüş ise, çok isabetli bir karar olduğu aşikar; belirlenen plan ve program dahilinde tamamlanıp hizmete girmesi için ihaleler yapmışlar. Ancak, müteahhit firmalar işe başlamalarına rağmen her nedense işi terkedip bırakmış gitmişler. Yine, bir yandan da yol inşaatı için çalışmalar ve hazırlıklar durmuyor.
18 Kasım Cumartesi günü Ayvacık ve Taşova halkının da katılımıyla basın açıklaması yapıldı. Geçtiğimiz günlerde Samsun Valisi bölgeyi ziyaret etti.
“Bu Yol, bölgemiz için ziyadesiyle çok mühim bir değerdir.” Bu değere sahip çıkmak da bölge insanı olarak, birey bazında herkese, elden geldiğince destek vermek suretiyle, üstüne düşen vazifedir.
Birlikten, beraberlikten kuvvet doğar, güç doğar. En azından, bu işe gönül ve emek verenlerin yanında olmakla, çalışmaların daha bir umutla, sevgiyle, aşkla, muhabbetle yürütülmesine manevi destek sağlanmış olur.
Tanışmak, kaynaşmak, bilişmek, ticaret yapmak, gezmek, görmek, almak, satmak ancak birbirimizle temas kurarak, konuşarak, gidip gelerek mümkün olur. Bunları gerçekleştirmek için mutlaka bir araç lazım:
“İşte bu araç yol… bu araç yollar!..”
Yollar, bir değer, bir kıymet, bir “ümran.”
Dünyada hiçbir varlık, boş, beyhude ve nafile değildir. Değerlendirip hayatın içine aldıkça, değer verdikçe, üstüne düştükçe, manası, anlamı, muhtevası açığa çıkar.
Ne yazık ki, aradan geçen 8 sene zarfında bir karış dahi mesafe kat edilmiş değil; helbette umut ateşi sönmeden yanmaya devam ediyor.
Aynı tarihte, Taşova’da “Saz Osman” olarak bilinip tanınan Oba köyünün değerli taksicisi
ve minibüsçüsü Osman Çınar’ın dünyadan irtihalini bu yazının altında, taziye çağrısı şeklinde konu etmişim. Çocukluğumda ve
okul yıllarımda, 80 öncesinde, kargaşa ortamında, arabasıyla diğer çocuklarla birlikte beni de köye götürdüğünü ve getirdiğini hiç unutmam. Hükümet Caddesinde, Kaymakamlık tarafında, bugünkü Atatürk heykelinin bulunduğu köşede, yolun Samsun Caddesi ile kavuştuğu çenede park eder, beklerdi.
Araba çalışınca, başka şarkıcı ve türkücülerin yanında, üstünde “Suat Sayın” yazan kasetler görürdüm. “Arabacı” ismiyle bir şarkı hatıralarımda saklandı, o günkü hâliyle kaldı. “Arabacı” isimli şarkıda da “yollar” konu ediliyordu. Radyolarda bu şarkıcılar çıkmazdı o devirde. Sonra, Ali Seven dinlerdi bir de. Aradan bir zaman geçince, gözlerinde sorun oldu galiba ki bu nedenden ötürü de bir daha araba süremedi.
“Saz Osman”ın kökeni Zuday köyüne dayanır.
1830 gibi Oba köyüne taşınmışlar. Oba köyüne göçen Kuru Hüseyin’in kız kardeşi “Mastık karı” köyün kurucu boyunun başı Gülahmet Ağa ile evlidir. Kocasından talebi, diğer kardeşlerinin 1820 veya 1830 gibi Yemişen Bükü köyüne taşınmaları nedeniyle, Zuday’da tek hane olarak kalan kardeşi Hüseyin’in Oba köyüne taşınması ve yerleşmesidir. Kalan bütün baba tarafı ise, o tarihten beri, Taşova’da ikamet etmektedirler.
Tanıdığım ve bildiğim, dünyadan irtihal eden bütün herkese rahmet olsun.
Saygı ve hürmetle!
Enver Seyhan
Kasım 2017
* * *
İLAVE:
01-
Bu yazı tarihinde, Taşova Gazetesi’nde “Yol Özgürlüktür” başlığı ile yayımlandı. Başlık da galiba gazete editörü ve yazarı Ahmet Günaydın tarafından bu şekilde değiştirildi.
02-
Belişmek:
Bizim yöremizde bu kelime “bölüşmek ve üleşmek” anlamlarına denk gelir.

 

Yorum Ekle