Enver Seyhan
Orhan Şaik Gökyay’ın adını “Bu Vatan Kimin” isimli şiiriyle duymuştum. Bu şiir aynı zamanda okulun bir duvarında camlı çerçeveli asılıydı galiba. Milli bayramlarda şiir okumak talebeler için kimlik ve kişilik meselesi imiş! Bugünkü fikrimle geriye doğru zaman tünelinde yol alınca kurduğum cümle fazla mübalağa taşımıyor. Çünkü köylü çocukları dünyadan bihaber. Haberdar oldukça kendilerini bazı şeyleri yapmaya mecbur hissediyorlar. Bir şey yapmak lazımsa eğer en yakın yerden başlamak gerekiyor. En yakın yer de okuma yazma taliminden itibaren hayatlarına giren yerden başka bir mekan olamaz. Okul büyük bir aynadır köylerde elli altmış yetmiş sene evvelinde. Bir kamu binasıdır okul. Camiden sonra ikinci bir bina. Camiye büyük adamlar gider çocuklar da gider ama okul öyle değil. İnsan yaşamında son yüzyılda okul “ilk aşk ilk heyecan.” Çocuklar gidiyor okula; kara öncek giyiyorlar üniforma gibi. Kara mandul bezinden elde dikiyor anneler. Hatta bir de çanta. Özellikle kız çocukları okulla buluşuyor.
Eskiden nadiren köylerden medresede okuyanlar var. Mektep var tek tük kazalarda; bazı şehirlerde askeri okullar ama bunların hiçbir tanesi köyde mahallede bucakta değil. Daha çok merkezi yerleşim yerlerinde. Bazı ortaokul ayarında okullar kazalarda, nahiyelerde açılmış yüz elli sene önce.
Okuma yazma oranı çok düşük. Mümkün olan en iyi tespit 1927 yılında yapılan nüfus sayımında ortaya dökülüyor. Çünkü sistemde istatistiki bilgiler yok. Daha doğrusu gerek duyulmuyor. Hayat bu zannediliyor. Halkın aynası yok duvarında. Saati yok. Bakıyor ediyor ama yok. Etrafındaki çevresindeki önündeki ardındaki hep aynı. Örnek yok. O nedenle kalıplaşmış birbirinin aynısı benzeri işler tekrarlanıyor. Şöyle bugünden o günlere bakınca insanın içi cız ediyor.
Gelenekler görenekler adetler sayesinde toplum görerek duyarak tatbik ederek ezberleyerek yaşam mücadelesi veriyor. Elbette her devlette bir seçkin sınıf var. Roma’da da var Yunan’da da Selçuklu’da da.
Osmanlı’da halk 2. Mahmut ile dünyadan haberdar olmaya başlıyor. Seçkinler ve asiller demedim; halk!
Çok konuştum.
Konuşmak şurada kalsın. Sözü şiire bırakayım.
Şiir az kelime ile çok şeyler anlatabilmektir.
*
Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir…
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır…
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…
İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir…
Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir…
Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusunda görenlerindir…
Orhan Şaik Gökyay
1902 – 1994