Avrupa’nın sömürgeciliği yalnızca silahla, gemiyle, askerle kurulmadı.
Önce bir hikâye yazıldı.
Bu hikâyenin adı “boş toprak” masalıydı.
Gidilen yerler, Avrupa’nın gözünde ya boştu ya da boş sayıldı.
Çünkü orada yaşayan insanlar, Avrupa’nın insan tanımına uymuyordu.
Toprağı çitle çevirmemişlerdi.
Demek ki toprak sahipsizdi.
Toprağı alınıp satılan bir meta olarak görmüyorlardı.
Demek ki mülkiyet bilinci yoktu.
Oysa bu, bilgisizlik değil; farklı bir yaşam anlayışıydı.
Avrupa kendi ölçütlerini evrensel ilan etti.
Kendi hukukunu tek hukuk saydı.
Kendi yaşam biçimini tek doğru kabul etti.
Buna uymayan her toplum “geri”, “ilkel”, “medeniyetsiz” damgası yedi.
Amerika yerlileri için toprak ana idi.
Afrika toplulukları için toprak, yaşamın parçasıydı.
Hindistan’da, Asya’da toprak üretimle, gelenekle, ortak yaşamla anlam kazanıyordu.
Ama Avrupa, toprağı yalnızca sahip olunacak bir nesne olarak gördü.
Ve sahip olunmayan her şeyin alınabileceğine karar verdi.
İşte kibir tam da burada başladı.
Avrupa, kendini merkeze koydu.
Kendi dışındaki dünyayı eksik saydı.
Eksik saydığına hükmetmeyi kendine hak gördü.
Haritalar çizildi.
Sınırlar belirlendi.
İnsanlar, hiç tanımadıkları masalarda paylaşıldı.
Topraklar, üzerinde yaşayanlara sorulmadan bölündü.
Çünkü onların söz hakkı yoktu.
Çünkü onlar “yok”tu.
Bu masal, hukuki bir kılıfa da büründü.
“Terra nullius” dediler: Sahipsiz toprak.
Sahipsiz ilan edilen her yer, işgal edilebilirdi.
Bu kelimeyle Avustralya’da bir halk silindi.
Bu kelimeyle Amerika’da milyonlarca insan yerinden edildi.
Bu kelimeyle Afrika’nın toprağı, Asya’nın emeği yağmalandı.
Avrupa bunu yaparken kendini medeni saydı.
Kendi düzenini ilerleme olarak sundu.
Kendi şiddetini uygarlık diye anlattı.
Ama medeniyet, yok ederek kurulmaz.
Hukuk, sadece güçlü için yazılamaz.
İnsanlık, başkasını yok sayarak ilerleyemez.
Bu “boş toprak” masalı, sadece geçmişin bir yalanı değildir.
Bugün de sürmektedir.
Bugün de güçlü olan, zayıfın toprağına göz diktiğinde,
önce onu değersizleştirir.
Önce “geri” ilan eder.
Sonra müdahaleyi meşrulaştırır.
Ben bu yüzden Avrupa kibri dediğimde, sadece geçmişi anlatmıyorum.
Bugüne uzanan bir zihniyeti tarif ediyorum.
Bir sonraki bölümde, bu kibrin en ağır bedelini ödeyenleri;
Amerika yerlilerinin doğayla barışık yaşamının nasıl yok edildiğini anlatacağım.
İsmail Erdal Emekli Eğitimci
(Devam edecek)


