Ömer CELEP
Serüven bizim için bildik bir kelimedir. Kimileri ona hikaye, kimileri macera, kimileri günlük ya da başka bir isim verebilir. Hepsinin ortak bakışı; bu kelime hikayemsi bir macerayı çağrıştırır. Kişilerin serüveni olduğu gibi seçimlerin de bir serüveni vardır, olmalıdır da. Aslına bakarsanız ülkemizde her seçim ve her seçim bölgesi ayrı bir serüvendir. Biz bu noktada sadece ilçemizde cereyan eden bir seçim serüvenini konu edeceğiz.
Hikaye 2013 yılı kasım ayında başladı. Bölgemizde kazanma iddiasında olan siyasi oluşumlar seçim kazanma iddiası yaparak adaylarını belirleme stratejisi ile hareket ederek bir hesap içine girdiler. Kendilerine göre politika belirlediler ve kendilerine göre kadro oluşturup, kendilerine göre bir çalışma programı belirlediler. Bu düşünce ve hesaplar yasaldır, ahlakidir. Buna hiç kimsenin itirazı olamaz, olmamalıdır.
Tabiatımız gereği biz hep, iktidarı yani kazananı ele alırız. Kazanımı veya kazananı eleştirir, kazanımın gayri meşru kurallara oturtulduğunu savunuruz. Bir başka ifadeyle rakibimizin başarısını ya da başarısızlığımızı gizlemek için kendimize göre itirazlar, kendimize göre mazeretler üretmeyi adet edinmişizdir.
Belirtelim… Başarısızlığın sebeplerini kendi içinde değil de dıştaki oluşuma endeksleyen herkes sadece kaybetmez, ebediyen kaybetmeye mahkum olur.
Bakıyoruz; bu seçimlerde kaybedenlerin bir kısmı, kayıp faturasını hemen kendilerinin aldatıldığına yani seçmene kesiyor. Kesinlikle yanlış.
Bir sevgili arkadaşım bana bir mahalli seçimde küstü. Birkaç ay konuşmadık. Sonra bir fırsatını bularak ve onun neşeli bir anından cesaret alarak kendisine sordum.
– Sen bana neden küstün, sebebini söyleyebilir misin?
Yarı umursamaz bir tavırla ve kendinsin de sanki vefalı birisiymiş tavrı içinde ama biraz da kızgın bir eda ile;
– Sana küstüm çünkü sen benim partime oy vermedin.
Anında cevap verdim.
– Ben de sana küstüm.
– Neden?
– Sen benim oyumu neden alamadın?
İşte fark ve yaklaşım burada. Adaylar hep ne hikmetse seçmene kızarlar, ya da küserler.
Bir sonraki seçimde kazanmak istiyorlarsa adaylar seçmene küsmek yerine kendilerini hesaba çekmelidir.
“Ben bu seçmenin oyunu neden alamadım” sorusuyla kendisini yargılamalı kendisini sorgulamalıdır. Bunu yapamayan iktidar yüzü göremez.
Bakınız başbakan yerel seçimlerden sonra yaptığı balkon konuşmasında çok dikkate değer bir ifade kullandı.
“Bundan böyle başarısız olduğumuz illerde yeni bir değerlendirme yapacağız ve o illerimizin istek ve ihtiyaçlarına göre proje üreteceğiz” anlamına gelen söylemde bulundu.
Bu yaklaşım esasında bizim ülkemizdeki seçim kaybedenlere anlayan için bir modeldir. Seçim kaybediş sebebini kendin aramayanların kulakları çınlasın.
Bir başka boyut daha var. Özellikle mahalli seçimlerde çok işletilen, çok sergilenen bir Ali Cengiz Oyunu…
“Sen belediye oyunu filan partiye, İl Genel Meclisi oyunu filan partiye ver” tezgahı.
Başta da söyledik seçmenin hür iradesine asla ve kat’a itirazımız da yok sözümüz de… Ancak kendilerini öne çıkarmayı hedefleyen bazı cingözlerin entrika ve dümenlerinin ahlak dışı olduğunu açıkça ilan etmek icap ettiğini düşünüyoruz.
Pas atanlar, pas alanlar, entrikacılar, tuzakçılar şarlatanlar, makamı şereflendirenler değil de makamda şeref bulan dalavereciler, “adam sende”ciler, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığı içindeki “nemelazım”cılar, menfaat elde etme uğruna her kapıda her türlü takla atmayı hüner olarak sunan sözde siyasetçiler, şekildeki soytarılığı keramet gibi lanse etmeye çalışan sirk hayvanı şovundaki alçaklar, ülkenin ve ilçenin siyası yapılanmasına yön vermeye çalışırsa gelecek neslimizin elde edeceği çok fazla bir şey olmaz.
Biz hem millet ve hem de ilçe halkı olarak duygularımızla değil, aklımızla hareket etmeliyiz.
Bizim sırtımızdan şeref bulmaya çalışanlara fırsat vermemeli, onları kendi şerefsizlikleri ile yalnız bırakmalıyız.
Gönül her şeyi açık yazmak istiyor da, yasalar ona izin vermiyor. Ama inşallah her şeyi açık yazacağımız günler de gelecek.
Biz biliyoruz ki; “her gelecek yakındır”.
Bu seçimin ülke genelindeki yansımasını okursak;
Seçimin tek ve yegane galibi, tek başına başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu ifadenin kimilerimizin hoşuna gitmeyeceğini biliyoruz. Ama biz istesek de istemesek günün tam ortasında güneş dünyamıza en dik noktadadır.
Şu kısa cümleyi söylememize de sanırız izin verirsiniz. Ak-Partiyi yıpratmak ve güya onu elbirliği ile yıkmak adına .bu seçimde CHP yi, bazı muhaliflerin entrika içinde pazarlık masalarına oturan siyaset mühendisleri kurtarmıştır. Bunların kendileri için çevirdikleri entrikalar, CHP’yi tarihindeki en hazin yenilgilerinden birine düşmekten kurtarmış, onun işine yaramıştır.
Devamına bakalım, görelim. Geleneksel siyasi söylemlerden ya siz kurtulursunuz ya da sizi millet evinize gönderir.