Enver Seyhan
(Yazı ilk yazdığım haliyle önüme geldi. Sene: 2013. Bu facebook işini biliyor…)
Yazıyı irdelemeye incelemeye “Bismillah” ile başlayayım. Ekleme çıkarma ve düzeltme yapacağım kısmi olarak.
Evet! 1980’den önce…
Anladığım kadarıyla gençler, bir piyes hazırlamışlar ve sahneye koymuşlar. İl ve kazalarda oynuyorlar. Yaşım henüz 15 civarında.Taşova küçük bir kaza ama sağ sol kavgası var, hem de fazlaca var! Çarşıya pazara çıkmak mesele!..
Niyetlendim, bu piyese gideceğim; babama rağmen gideceğim, kararlıyım da. İşin ilginç yanı ise piyes ve tiyatro beni heyecanlandırıyor. Sinema gibi değil; hakiki bedenleri, sesleri ve rolleriyle oyuncular göz önünde, sahnedeler.
Nihayet gün geldi çattı. Evden çıktım. Yanımda, ailesinden izinli benden yaşça küçük akrabam olan bir kız da var. Samsun Caddesi’ni katediyoruz. Cadde milliyetçi gençlerin koruması altında sanki. Demek ki o dönem öyle; içlerinde tanıdıklarım bile var.
İlçede birkaç polis var o senelerde; ya da ben yanılıyorum, öyle sanıyorum. Asayişe jandarma hakim. Kontrol ve güvenlik jandarmada. Zaten Karakol şehrin ortasında.
Anlaşılan izinlerini almışlar.
Caddede yürürken iki genç yolumuzu kesti.
Sordular:
“Kardeş misiniz?”
“Hayır.”
“Beraber yürüyemezsiniz!”
“Niçin?”
…
Tanıdığım gençlerden biri işaret etti. Kız da “ben falancanın kızıyım” deyiverdi.
Yolumuzu kesenler; “şunu baştan desenize, geçin” dediler.
*
Yolu yürüyoruz ve etrafımızda gençler çoğalıyor. Kalabalığı koruyorlar galiba; çünkü yolda insan yoğunluğu artıyor. Dönem bazılarının deyimiyle “siyasi dönem!”
Piyesin sahneye konacağı sinemanın önü ana – baba günü. Gerçekten ana – baba günü gibi!
*
Piyesin tanıtım ve ilanında Ozan Arif’ten güzel bir şiir de var. Okudum ve mest oldum.
(Reklam demedim; reklam beni yoruyor.)
Ozan Arif’i bu şiirle tanıdım; bu şiirle sevdim.
“Kör olan vicdanlar bakın da görün, Bakmayınca bu memleket düzelmez!
Şu çıban yarılıp içinden irin, Akmayınca bu memleket düzelmez!”
Şiir internette olmalıdır; öyle sanıyorum. İlanlarda şiirin son dörtlüğü yer alıyordu sanki.
*
Halk ozanlarını tanımak onlarla haşır neşir olmak, daima Neşet Baba’nın lisanıyla göynüme mutluluk, muhabbet ve huzur ekmiştir. Onlar saf birer Anadolu çocuğudur. Benim gibi senin gibi onun gibi şunun gibi!
Yeri gelmişken birkaç aşığın adını vereyim:
Yunus Emre, Karacoğlan, Köroğlu, Aşık Veysel, Mahzuni Şerif, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal,
Kaygusuz Abdal, Nesimi.
*
Halk ozanları, pınardır. Halk ozanları; elektir, ilistirdir, okkadır; eler, süzer, tartar, ölçer, biçer, gözlemler ve dahası duyar, hisseder.
Duygularını, hislerini damıtır, bal eyler.
Adı üstünde: Halk ozanı.
Halkın dili, halkın gönlü, halkın sevinci, halkın hüznü, halkın gözü kulağıdır. Halkın sesi, nefesidir!..
Halkın derdini tasasını acısını sazının teline döker. Bir de her halk aşığı saz çalmaz. Bunlardan en ünlüsü ise Aşık Şenlik’tir. Sazı elindedir fakat saz çalarak türkü yakmaz.
*
Salona girdik. Oturduk. Perde açıldı. Aklımda kaldığı kadarıyla piyeste temel konu, ana tema, Sovyet egemenliği altında ezilen, mazlum, mahkum ve mahrum Türk coğrafyası idi.
Çarpıcı dramatik acıklı elemli hüzünlü kasvetli etkili elbette!
Piyes bitti.
Alkış alkış alkış!…
Tekbir tekbir tekbir!..
Ve peşinden “Ceddin deden neslin baban.”
Sonra “Çırpınırdı Karadeniz.”
*
Hayat alıp başını giderken, rüzgarla şakalaşıyor, zamanla yarışıyor, çiçekler buruşuyor, ağzı olan konuşuyor, aşıklar buluşuyor, dün beyaz olan bugün siyaha bulaşıyor, ayağın dikene dolaşıyor, kardeş kardeşten, fikir fikirden ayrışıyor; alışıyor insan alışıyor…
*
Nihayet bakınca geriye doğru, hepsi bir hayal!
Hatıra ve özlem! Lakin hatıralarda sadece doğru, dürüst ve gerçek olanlar yaşıyor, belli ki yaşayacak da…
Şeyhülislâm olamadı Baki belki ama büyük bir şair olarak kıyamete kadar namının yürüyeceği kesin. Söze noktayı onunla koyayım:
“Avazeyi bu âleme Davut gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş!”
ES 2013
—
Ozan Arif 2019 yılında gerçek âleme irtihal eyledi. Ulu Allah rahmet eylesin.
Not olarak ilave edeyim:
Sosyal Politika dersini anlatan Doçent İ. Kozak günün birinde Sümerbank markalı ayakkabılarını sahnede yine reklam etti.
Sonra kürsüye oturdu. Anlatmaya oturarak devam edecek sandım en azından ben.
Birden; “arkadaşlar, dünyada özgür olmayan bir millet var; egemen değil” dedi.
“Kim” diye de sordu.
Tabii ki aniden derin bir sessizlik oluştu. Anlık bir soru! Demek ki hoca idari sistemler ve yönetim konularını falan işliyordu. Nasıl olduysa artık.
Birkaç arkadaş bir ağızdan “Türkler” diye seslice cevapladık. Yerinden kalktı ve sahnenin ortasına doğru yürüdü.
“Evet” dedi. “Orta Asya’da Türk milleti özgür değil.”
Ondan bunu beklemezdim. Beklemiyordum da.
Fakat bilim insanları ne zaman gerçek fikirlerini aşikâr edecekler; bu mümkün olamıyor.
Bir bürokrat arkadaşım var. Bu tür batında gizli saklı fikirlere “ukte” diyor. “Ne zaman açığa çıkacağını bilmek mümkün değildir” diyor.
30 seneden fazla oldu. Orta Asya’da Türk devletleri Rusya’dan bağımsız oldular. Umarım birliktelik oluşturmada ve örgütlenmede geç kalınmaz.