BAHTİYAR YOLLARDA-3

0
993

Huzur Otel’de muhtemelen son geceleriydi . Sivrihisarlı Hasan da Bahtiyar da heyecanla sabahı bekliyorlardı. Gece uzundu, ikisi de yataklarından birbirine hayat hikâyelerini anlatıp sabahın olmasını bekliyordu.

Hasan, Sivrihisar’ın İstiklalbağı köyündendi. Belli ki küçük yaşlarda annesini kaybetmenin verdiği acı ve üzüntüyle biraz içine kapalı bir gençti. Yakın bir geçmişte annesini kaybetmiş, öksüz kalmıştı. Babası sıhhıye Kemal ve teyzeleri dört kardeşe sahip çıkabildikleri kadar çıkmışlar, onları hayatta yalnız bırakmamışlardı. Bahtiyar gibi o da küçük yaşlarda evinden kopmuş, orta öğrenimini yatılı okuyarak hayata hazırlanmıştı.
Kader, bu iki genci bir otel odasında karşılaştırmıştı.

Sabah erkenden kalkıp birer çorba içerek hızlı adımlarla Vilayet binasına yürüdüler. Kura sonuçlarını çok merak ediyorlardı. M.E. Müdürlüğünün panosuna asılan duyuruların başında çok sayıda genç öğretmen vardı.

Sabah birer çorba içip vilayete hızlı adımlarla yürüdüler. Kura sonuçları M. E. Müdürlüğünün duyurular panosuna asılacaktı. Merdivenleri birer ikişer çıkarak soluk soluğa panonun yanına geldiler. Duyuru panosunun başında atandıkları yeri öğrenmek isteyen çok sayıda genç öğretmen vardı. Kendi adlarını ve atandıkları yeri görünce heyecanları bitmiş, onun yerine görev yerlerinin merakı başlamıştı.
Hasan, Kâhta Damlacık Ortaokulu’na atanmıştı. Bahtiyar da Çelikhan Lisesi’ne. İkisi de gidecekleri yeri bilmiyordu. Diğer öğretmen arkadaşlarıyla bu yerler hakkında memurlardan bilgi aldılar. Onlara nereden gideceklerini, gittikleri yerde ne ile karşılaşacaklarını anlattılar . Bir görevli, Bahtiyar’ın Hasan’a göre kurada daha şanslı olduğunu söyledi . Ne de olsa bir ilçe merkezine gidiyordu . Panonun yanında bulunan Adıyaman il haritasından gidecekleri yere baktılar. Haritaya göre, Çelikhan, Adıyaman’a çok yakın görünüyordu. 35 -40 dakikada gideriz diye düşündü. Hatta hafta sonları, il merkezine gelip hem iyi vakit geçiririm, hem de ihtiyaçlarımı alır, dönerim dedi. Oysa gerçek hiç de Bahtiyar’ın içinden geçirdikleri gibi değildi.

Kısa süren arkadaşlıklarından ikisi de memnun olarak vedalaşıp ayrıldılar.
Bahtiyar, hemen otogardan kalkan Çelikhan arabasını buldu. Şoför Şükrü ile tanıştı. Şükrü orta yaşlarda sıcak kanlı, güler yüzlü bir insandı. Bahtiyar’a “Çok şanslısın, hocam… Çelikhan çok iyi bir yer. Oradan memnun kalacaksınız…”Bahtiyar, arabanın hareket saatini öğrenip oteldeki eşyalarını almaya gitti. Döndüğünde şoför Şükrü’nün onun için ayırdığı yere eşyalarını koyup hareket saatini beklemeye başladı.
Bu yörede “yarım otobüs” diye adlandırılan bir araçla gideceklerdi.
Bir Aralık akşamıydı, günler kısa ve hava soğuktu. Bahtiyar, şoför Şükrü’ye yolculuğumuz ne kadar diye sordu. Aldığı cevap Bahtiyar’ı çok şaşırtmıştı.!6:00 da başlayan yolculukları yaklaşık 3 – 3,5 saat sürecekti. Oysa haritada Çelikhan , Adıyaman’a kuş uçumu 30-40 dakika mesafede duruyordu.
-Nasıl yani ?
diyebildi sessizce homurdanarak.
“-Haritada çok yakın görünüyordu, ama“ diye itirazda bulundu.
Şoför Şükrü: ”Hocam, orada bir dağ yolu var ve kullanılmıyor. Biz, Besni, Gölbaşı üzerinden Malatya yönüne geri döneceğiz. Sürgü kasabasındaki yol ayrımından Çelikhan yoluna gireceğiz. Müsterih olun. İnşallah, sağ salim bir şekilde ulaşırız” dedi.
Bu açıklama Bahtiyar’ın hiç hoşuna gitmemişti ama yapacak da başka bir şey yoktu.
Güneş, yorgun bir şekilde dağların arkasına doğru giderken Adıyaman ovasındaki yolculukları başlamıştı. Şoför Şükrü’nün dediği gibi geldikleri yoldan geri dönüyorlardı.
Bahtiyar, beyninin içinde birbiriyle çarpışan sorulardan bir hayli bunalmıştı.
Gölbaşı’nı geçtiklerinde hava iyice kararmış, geceye dönmüştü. Araçtaki yolcular kendi aralarında konuşurken arada bir de Bahtiyar’a dönüp kısa sorular ve cevaplarla canının sıkıldığını fark ediyorlardı. Araçta bazen hızlanan, bazen yavaşlayan bir melodiyle Kürtçe müzik çalıyordu. 12 Eylül darbesinde yasaklandığı söyleniyordu ama fiiliyatta böyle bir durum yoktu. Olmamalıydı da. Yolcular da doğal olarak aralarında Kürtçe konuşuyorlardı . Bahtiyar, ”Acaba, benim hakkımda mı konuşuyorlar“ diye pimpirikleniyordu. Oysa insanlar, günlük hayatlarından bahsediyordu, muhtemelen.
Malatya’nın Sürgü kasabasına geldiklerinde bir ihtiyaç molası verdi, şoför Şükrü. ”Bir çay içimi buradayız” dedi.

Moladan sonra yolculuğun esas zorlu kısmının başladığını anladı, Bahtiyar. Asfalt bitmiş toprak yani stabilize yola girmişlerdi . Gecenin karanlığında yol kenarlarında tek-tük ışıklar görünüyor, bazen de yolcu indirme bindirme işlemleri yapılıyordu. Hatta bir defasında araç durduğunda, bir köylü beraberindeki keçisiyle yolculuğa katıldığında Bahtiyar bayağı şaşırmıştı.
Araç farlarının aydınlattığı yol kenarlarında yarım metreye yakın kar yığınlarını gördükçe“ Nereye gidiyoruz, lan” dedi, içinden.
Kenarlarda biriken kar yığınları, rüzgârın savurmasıyla tipiye dönüşmüş yolu kapatmıştı. Şoför Şükrü, hemen aşağı indi. Bagajı açıp içinden üç-dört tane kürek çıkardı. Yolcularla beraber kısa zamanda yolda biriken kar yığınlarını temizleyip yola devam ettiler.
Zorlu geçen bir yolculuğun sonunda Çelikhan’a vardıklarında saatler 19,30‘u gösteriyordu. Tam 3,5 saat sürmüştü, 30-40 dakikada gideriz diye hayal edilen, yolculuk.
Bir meydandı, indikleri yer. Bahtiyar’ın ilk sorusu şu olmuştu.
-Buradan geri dönüş arabası var mı ?
Cevap elbette ki “hayır”dı. Eğer geri dönme olanağı olsa Bahtiyar, geri döner miydi? Kurduğu hayallerden vazgeçer miydi ? Bu kadar çabuk pes eder miydi..?
Geceyi geçirebileceği bir otel sordu. Meydanda, üst katları inşaat halinde olan bir binanın otel olduğunu söylediler. Otele girdiğinde uzunca bir salonda yan yana dizilen yataklar, ortada yanan bir soba ve etrafında sohbet eden insanlar vardı. Ona yatacağı yatağı gösterdiler. Oradakilerle tanıştı. Keban Barajı’ndan Anadolu’ya verilecek olan elektrik hatlarını yapan işçilerdi. Otelin karşısında ilçenin tek lokantası vardı. Bir akşam çorbası içti. Lokantacılarla tanıştı. Bingöllüler diye biliniyorlardı. Yeni gelen öğretmen olduğunu öğrendiklerinde hemen, hal hatır sorarak “Burada artık bir eviniz var, hocam! Bizim misafirimizsiniz, başımızın üstünde yeriniz var. Maddi-mânevi neye ihtiyacınız olursa yanınızdayız. Hiç çekinmeyin. Bu akşamki çorbanız da bizim ikramımızdır.” Sohbet ilerledi , çaylar içildi. En büyükleri Ramazan, küçük kardeş Mahmut, bu davranışlarıyla Bahtiyar’ı mutlu etmişlerdi. İyilik, her yerde her zaman iyiliktir. Bingöl kardeşler de gerçekten iyi insanlardı.
Yarın , çok güzel bir gün olacak. Bir öğretmen olarak yeni bir hayata başlayacaktı. Gece geldiği, ilçeyi merak ediyordu. Okulunu, öğretmen arkadaşlarını , dahası öğrencilerini düşündü. Yorgunluğa daha fazla direnemeyen gözleri kapandı ve derin bir uykuya daldı .
Devam edecek…

Yorum Ekle