İdris Sayar – Eğitimci Yazar
Hısn-ı Mansur yani Adıyaman. Bizanslılardan kalma bir kalenin adı ve etrafında bulunan köyün adı. Cumhuriyet dönemine kadar da bu adla Malatya’ya bağlı bir ilçe iken 1 Aralık 1954 tarihinde il olur (ansiklopedik bilgi; kaynak İlkha.com)
İlk olarak Milli Eğitim Müdürlüğüne gitmeliyim, dedi Bahtiyar. Otogarın karşı çaprazında görünen, Adıyaman’a göre devasa büyüklükteki binanın Vilayet Konağı olduğunu öğrenip oraya doğru yürüdü. Müdürlükten Gazi Ortaokulu’na gidip işlemleri başlatması gerektiğini öğrendi. İl merkezinde bulunan tek ortaokul orasıydı .Hızlı ve heyecanlı bir şekilde okula gelip kaydını yaptırdı. İlk atanan öğretmenlerin depo okul burasıydı.
Günlerden Cuma’ydı ve artık resmen öğretmendi. Okuldan çıktı ve etrafına bakındı. Yürüyor muyum, uçuyor muyum ? dedi. Hayalleri canlanıverdi. Öğrencilerine vatan millet sevgisini, bilimi, dürüstlüğü, adam olmayı öğretecekti. Artık eli ekmek tutacaktı. Sevdiği kızla evlenecek, pembe panjurlu küçücük bir evi, bahçesinde çiçekler içinde oynayan çocukları olacaktı. Sevinç ve gurur karışık duygular içindeydi. Bu güzel haberi paylaşacak kimse yoktu, yakınında.
Pazartesi gününe kadar beklemeliydi. Hafta başında branşlarda ihtiyacı olan okullara kura ile dağıtımları yapılacaktı. O güne kadar kalması gereken bir otel bulmalıydı. Sokaklarında çok sayıda seyyar satıcı olan Adıyaman’da otel aramaya başladı. Çarşı içindeki tek ve en geniş cadde üzerinde birkaç tane otel gördü. Güven Otel ve Huzur Otel.
Ne güzel isimlerdi bunlar. Acaba, “hangisine gitsem“ diye düşünüp kararını verdi. Huzur Otel.
Umarım “Adı gibi huzurlu bir yerdir” dedi içinden. Altında küçük dükkânlar bulunan otelin basamaklarını çıkarak resepsiyon(!)a geldi. Orta yerde yanan bir sac sobanın etrafında birkaç genç ve bir yaşlı adam sohbet ediyordu, selam verdi, Aleykümselam dedi, oradakiler. Kasketli, şalvarlı ve diğerlerine göre daha yaşlı olan adam “Hocam, hoş geldiniz” dedi.
-Boş odanız- yatağınız var mıdır ?
-Evet, hocam, var. Göstereyim. Beğenirseniz, kaydınızı yaparız. İşte şu oda da sizin gibi yeni atanan bir öğretmen arkadaşınızla beraber kalır mısınız ?
Bahtiyar’ın pek de öyle seçme şansı yoktu.
-Elbette kalırım amca, dedi.
Belli ki otelin işletmecisi, bu amcaydı. Kara yağız, alçakgönüllü, iyi bir insan intibaı uyandırıyordu. Tanıdığında gerçekten de öyle olduğunu anladı.
Hüseyin amca, gönlü güzel bir insandı. Tam da Bahtiyar’ın umduğu ve beklediği özellikleri taşıyordu.
Kısaca kendini tanıttı. ”Hocam, burası sizindir. Akşama torunum Hüseyin gelir odanızdaki sobayı yakar, üşümezsiniz. Parayı pulu dert etmeyin. Sonra da verirsiniz.”
Bahtiyar, çok memnun kaldı, bu karşılaşmadan. Sevinerek dışarı çıktı.
Sınırlı harçlığıyla bir akşam çorbası içip otelci Hüseyin amcanın tarif ettiği, yeni öğretmen arkadaşlarının gittiği bilardo salonuna çıktı. Salon neredeyse yeni atanan öğretmenlerle doluydu. Bazılarını öğrencilik yıllarından tanıyordu, hemen kaynaşıp sohbete başladılar.
Otele döndüğünde , Hüseyin amcanın yerine torun Hüseyin ile karşılaştı. Bir çay ikramı sırasında oda arkadaşı Eskişehir Sivrihisar’dan Hasan hocayla tanıştı. Birbirlerine hikâyelerini anlattılar. Hüseyin amcanın torunu akşamdan odanın sac sobasını yakmıştı. Yataklarına uzanıp rahat bir uyku çektiler.
Hafta sonunda Adıyaman’ın dar sokaklarında, eski kültür değeri binaları dolaştılar. Adıyaman Kalesini gördüler. Pek kale gibi bir değildi. Yerden 40-50 metre yükseklikte yığma topraktan oluşmuş bir tümülüs görünümündeydi.
Pazartesi gününü heyecanla beklemeye başladılar.
(Devam edecek)