Tatlı bir sohbetin günle gülümsediği saatleri verimli geçirdiklerine inandığım tanıdık
dostlarımı çaktırmadan dinliyorum. Milli ve manevi dünyamızın derinliğinde güzel bir
yolculuk halindeler. Mühim olduğuna inanıyorum ki, hemen elime kâğıt kalem alıp not
alıyorum.
Sevelim sevilelim…
Giriş bölümünün arasını açmak için birkaç tekrardan sonra etrafında kendini dinleyen
birkaç kişinin yüzlerine dikkatlice bakıyor, bazı yüzlerin izlerinde ne bulduğunu, kendi yüz
hatlarına yansıtarak jest ve mimikleriyle izaha çalışarak bekliyor. Sanki sus yapıyor. Ya da
teneffüs dakikalarına kilitlenmiş gibi kendinden emin ve rahat. Hiç kimsede ses yok. Sadece
başladığı cümleyi nasıl bitirecek diye meraklı bakışların kendi sessizliği var.
Derin bir nefes alıyor, bırakışı herkes tarafından duyuluyor ve kasları kendi haline
bırakıp; “ Sevelim” diyor. Herkes birbirine bakıyor. Tanıdık bir kelime. Yarı sesli, yarı
herkesin duyacağı bir sesle tekrarlamaya devam ediyor. “Sevelim” dinleyenlere yorum hakkı
ve zamanı bırakmadan, tanımadan devam ediyor.” Sevilelim…” yani bu iki çıktıyı
birleştirmek gerek. Araya o kadar zaman, o kadar değerlendirme, o kadar rüzgâr girdi ki
anlamı bütünleştirmek gerektiğinde hemen işlem yapılmalı.
”Sevelim Sevilelim” yorumu serbest bırakıyor. Düşünmek beyin jimnastiği yapmak,
bana, sana, ona uyarlayıp sonu nereye kadar uzanırsa oraya kadar gidecek halde yola çıkmak.
Hazırlıklı veya hazırlıksız fark etmez. Sevmek ve sevilmek kelimelerinin derinliğinde
yaşanılan onca yılın genel bir tahlilinde vakti teslim alıp bir sonraki güne hazır olmak için ara
boşlukları doldurup işte ben buyum diyebilmek.
Sonrası, diyebildi sessizce, birkaç kez tekrarlayıp, aralıklarla da öksürdü. İkincisi hiç
kimsenin umurunda değildi sanki. Ya da hepimizin bildiği, tanıdık bir kelime. Halen
birincisini tahlille meşgulken, çözmemişken, oluşan soruları cevaplamamışken, sevmeye
ulaşmamış, sevilmek kelimesinin tam anlamını okumamışken nerden çıktı şimdi sonrası.
“İki kelimeden oluşan derinlik” diyebildi sessizce. İster dinlesinler ister dinlemesinler,
vereceklerini bir kişi anlasa, alsa, huzura kavuşsa onun için yeterlidir. Hiç kimseye bakmadı.
Ayağa kalktı. Boğazında birikenleri sesli olarak birkaç kez temizledi ve sadece oradakilerin
duyacağı ses tonuyla; “Dünya hayatında sağlıklı ve huzurlu yaşama ulaşmak için sevmek ve
sevilmek” anladınız mı?
Mühim olarak tanımlanan ve görülen ve bize ulaşanlar arasında nasıl bir
değerlendirme yapmalıyız ki akışımız, bakışımız, talihimiz olumlu olsun.
Mühim ile mühim olmayanı ayırmak için nerede olmalı, ne kadar olmalı, ne yapmalı
ve nereye doğru yürümeliyiz.
Görülüyor ki soruların ardı arkası gelmiyor. Sürekli çoğalıyor. Çoklarda bilinen ve
bilinmeyenler arasında kalmanın ağırlığıyla etrafımıza nasıl gülümseyeceğiz. Nasıl
yürüyeceğiz. Nasıl ayakta kalacağız. Nasıl yarınlara güvenle bakacak, sağlıklı yol hazırlığı
yapacağız.
Sevelim sevilelim…
Yunus gönülleri selamlıyorum.
13.08.2015 /Ankara