Naci Konyar
Maziye özlemle bakmak, geçmiş üzerinde sık sık durmak günümüzden duyulan sıkıntıyı hem de geleceğe olan endişeyi belirtir. Geçmişe hasretle bakmanın bir başka nedeni herkesin mutlu olduğu bir dünya isteğidir.
Hatırlama bir buluşma biçimidir. Askeri ortaokulların askeri liselerin öğreniminin devam ettiği 1960’lı yıllarda Taşova ilçemizin ortaokulunda okuyan erkek öğrencilerinin en büyük hülyalarından, ideallerinden biri subay olmak, kol altından sarkan sarı kordonlu askeri elbiseyi giymek, belden aşağı sarkan meç denilen askeri kılıç kuşanmaktı. İşte o yıllarda bu ideali gerçekleştiren öğrencilerden biri 1945 yılında Taşova’da doğan, Selimiye Askeri Ortaokulundan Erzincan Askeri Lisesi ve 1966’da Kara Harp Okulundan Topçu Subayı 1981 de de Kara Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olan Kurmay Albay Mehmet Uysal olmuştur.
Değerli hemşehrimiz 1997-2007 yılları arasında Yeditepe Üniversitesinde Atatürk ilkeleri ve inkılap Tarihi dersleri vermiş “Atatürk Büyük Bir Okuldur” adlı bir de kitap yazmıştır.
Türk Milleti bekasını devletinde gördüğü için ”Allah devlete ve millete zeval vermesin” cümlesini dualarına katmıştır. Bekasını gördüğü bir başka kurum da ordusudur. Türkiye siyasi hayatında asker ağırlığını demokratik ölçülere göre ağır bulanlar vardır. Bunda haklılık da vardır. Fakat politikacıların ve siyasetin rejim üzerine olan duyarsızlıkları göz önüne alındığında bunun bir sakınca değil bir emniyet sübabı olduğu açıktır. Milletimiz daima Ordusunu hem güvenliğinin hem de rejiminin bekçisi olarak görmüştür.
Biz de bu düşüncelerle değerli ağabeyimizin 3 Mayıs 2024 tarihinde Sıhhiye Orduevinde imzalayıp verdiği kitabı zevkle ve bir solukta okuyup, bazı satırlarını okuyucularımızla paylaşmak istedik,
“Atatürk ün sofrası bir akademidir, konuşulur, tartışılır. Akşam kimlerle hangi konuyu konuşacaksa onları çağırırdı, Eğer askeri konular varsa askerleri, generaller çağırır onlarla konuşur. Siyasi konular konuşulacaksa partililer gelir. Atatürk’ün sofrası sıradan bir yemek sofrası değildir. Sempozyum niteliği taşıyan bir sofraydı. Bu sofrada iç politika, dış politika, ekonomi, dil gibi bilimsel konular, günün, önemli sorunlar, her çeşit milli mesele görüşülürdü. Atatürk’ün sofrasında yapılmayan, yapılmasına izin vermediği tek şey dedikodu idi.
Atatürk özel kütüphanesinde bulunan yaklaşık beş bin kadar kitaptan büyük çoğunluğunu okumuştur. Okuduğu kitaplar dört yerde bulunmaktadır. Anıtkabir’de, Çankaya’da, İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde ve Samsun Gazi Müzesinde,
Büyük Nutuk Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından partinin ikinci kongresinde 15-20 Ekim 1927 tarihinde okunması “6 günde tamamlanmış 36 saat 33 dakika sürmüştür. Nutukta toplumun çeşitli kesimlerine devlet ve siyaset adamlarına, komutanlara, diplomatlara ve gençliğe yönelik çok değerli mesajlar vardır. Almanca, Fransızca, İngilizce ve Rusça baskıları çıkmıştır.
Tunus Cumhurbaşkanı Habip Burgiba; ”Biz, onun şahsında, savaş meydanlarında, büyük bir asker olduğunu ispat ettikten sonra, her şeyin tamamen kaybolduğunun zannedildiği bir anda, milletinden ümidini kesmeyi ve mağlubiyeti kabul etmeyi kesinlikle reddeden, Tanrı’nın seçtiği buyuk bir insan olarak anıyoruz. Atatürk böylece, ölümü esarete tercih eden bir milletin neler yapabileceğini hayretler içinde bulunan dünyaya göstermiştir. Bu örnek unutulmayacaktır.”
”Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
”Yakup Kadri tüzük tartışmaları yapılırken, CHP’yi kastederek, “Paşam, bu partinin doktrini yok” diyor. Atatürk’ün cevabı: “Elbette yok çocuğum. Eğer, doktrine gidersek hareketi
dondururuz”
Donmuş düşüncenin ölü düşünce olduğunu çok iyi biliyordu. Atatürk tüm devrimlerine bu bilimsel yöntemle yaklaşmış, toplum mühendisliği olarak gördüğü görevini, bilimsel yönteme yaslamıştır.
Başarısız olarak gördüğü adımlardan derhal geri çekilmesi konusunda da pek çok örnek gösterilebilir. Bunun en çarpıcı örneği, Dil Devriminde tam tasfiyeciliktir. Otuzlu yılların başında bu yolu deneyen Atatürk, daha sonra bundan vazgeçerek dilin tasfiye ile temizlenmesinden ziyade, halkın rahat kullanabileceği bir iletişim aracı olması için çalışmıştır.
Mustafa Kemal’in yurt dışına tahsile gönderilen talebelere söylediği bir söz vardır: ”Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olarak geri dönünüz”, Ne müthiş bir nasihattır.
Mehmet Uysal komutanımız “Atatürk Büyük Bir Okuldur” adlı kitabında Atatürk’ün yurt dışındaki etkileri, çalışmalarının memleket sınırları ötesinde nasıl görüldüğünden de bahsetmiş. SSCB Nikita Krusçev, Fransa Cumhurbaşkanı General De Gaulle, İran Şahı Rıza Pehlevi, Irak Cumhurbaşkanı Abdulselam Arif, İngiltere Başkanı Home, İsveç Başbakanı Erlander, Hollanda Dışişleri Bakan Luns, Lübnan Başbakanı Kerame, Bulgaristan Başbakanı Todor Jivkov’un Atatürk için ölümünün 25. yıl dönümü nedeniyle vermiş oldukları sitayişkar demeçleri, Atatürk’ün “Milli Mücadele ve Çağdaşlaşma Lideri” olmak gibi evrensel niteliklerini ortaya koymaları, Atatürk’ü yetiştirmiş bir milletin mensubu olarak hepimize kıvanç vermiştir.
Kemal Tahir, 1934’de eşi Fatma İrfan’a gönderdiği bir mektupta yer alan şu cümleleri, onun Cumhuriyet değerlerine ve Mustafa Kemal”e ne kadar bağlı bir genç olduğunu gösterir.
”Bir de Büyük Adamın fotoğrafını gönderiyorum. Kolay yenilmemek isteyenler bu resme sık sık bakmalıdırlar. Biz Mustafa Kemal’in bu fotoğrafından birer tane ceplerimizde taşıyoruz. Seni de mahrum etmek istemedim. Kendini güçsüz ve umutsuz bulduğum zamanlar bu resme bak, güçleneceksin, biz böyle yapıyoruz.”
Mustafa Kemal silinemiyor. Bu topraklarda silmeye çalışsanız dünyanın diğer bir ucunda karşınıza çıkıyor.
Yazımıza “Bize Göre’ adlı kitabımdan bir alıntıyla son verelim.
Ortaokula gittiğimiz sıralar bir Cavit Sümer amca vardı. Onun Atatürk için anlattığı anekdotu hiç unutamam. Öğretmen öğrencilerine bir ödev veriyor. Ödevin konusu “Atatürk ne yaptı?” Sınıfın tüm öğrencileri Atatürk’ün yaptıklarını anlatıyorlar. En yüksek puanı tek sayfada tek cümle yazan bir öğrenci alıyor. O tek sayfadaki cümle şöyledir:
“Atatürk ne yapmadı ki”
Hemşehrimiz Emekli Kurmay. Albay Dr. Mehmet Uysal komutanımızın yazmış olduğu “Atatürk Büyük Bir Okuldur” kitabının okuyucusunun bol olmasını diliyor, saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz.