Haziran ortalarından beri köydeyim ya, yaklaşık 7 aydır. (İkide bir bunu demekten rahatsızım ama derdimi anlatmak için mecbur kalıyorum, bağışlana.)
Köyde kendi çapında tarla bahçe işi yapan üç dört hane kaldı. Onlar da hadi yaz boyu yağmadı, güzün yağar artık diye beklediler, beklediler, beklediler…
Baktılar yağmayacak, aralık ortalarında tarlalarını sürmek zorunda kaldılar, kuru kuru.
Önceki gün uzaktan uzağa çay içmek üzere buluştuğumuz bir yakınım, yıllardır tarlasında akan bir çeşmenin artık kuruduğunu söyledi.
Yöre köylerinin sırtını yasladığı Boğalı Ormanları’na can veren bizim vadideki akarsu yarı yarıya kurudu.
Yeni yılın ilk günlerindeyiz. Kışı yarıladık, ama ilaçlığa olsun tek tane kar düşmedi buralara, tek tane…
Ülkemizin en az dörtte üçüne de düşmedi.
Eskinin diz boyu, bel boyu karla kaplı kışlarını mitolojik çağlardan söz eder gibi anlatıyoruz burada üç beşimiz, birbirimize.
Bir arkadaşımın paylaşımında okudum az önce. “Küresel iklim değişikliği koronadan çok daha tehlikeli ve ölümcül bir sorundur” diyor ve şunları anımsatıyor:
* 2020 Ocak ayında Norveç, tarihinin en sıcak kışını yaşadı.
* 2020’de Sibirya’da sıcaklık rekoru kırıldı.
* ABD’de sıcaklık 3 saatte 33 derece birden düştü.
* Geçen kasım ayının dünyanın en sıcak kasım ayı olduğu açıklandı.
Özetle: Çölleşmeye gidiyoruz. Kurt, kuş, ağaç, çiçek, böcek, insan…
Hep birlikte ölüme gidiyoruz ağalar, beyler, hanımlar, ölüme.
Yeşilırmak’a baktın mı hiç kıyısından? Şakası mı kaldı bu işin!
Gözün görüyor, kulağın duyuyor mu HES’çi, altıncı, bakırcı, bilmem neci paragöz, paragözün yancısı, şakşakçısı, ibrikçisi, peşkircisi, el altından dümencisi.
Ölüme gidiyoruz, ö-lü-me!…
Hâlâ yok altın, yok bakır, yok para, yok maden, yok bilmem ne diye kafa ütüleyip duran kör, sağır, vicdansız!
Duy artık, gör artık, anla artık, ölüme gidiyoruz, ö-lü-me!
Duydun mu?
Gördün mü?
Anladın mı?
2 Ocak 2021