(Dünya düzeninin esası adalettir.) – Naci Konyar
Milletimizin ilmi az olabilir ancak irfanı inkâr edilemez. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra gösterdiği feraset ve dayanışma bunun delilidir. Fakat toplumu sosyal meselelerde istikamet değişikliklerini tasvip ve ret hususundaki bu tutumunun uzun sürmediği de bir gerçektir.
1980 ihtilali yıllarında Kenan Evren ismini almak için başvuruda bulunan bir ilçe halkı yıllar sonra aynı ismin kaldırılması için talepte bulunmuştur. Kitlelerin, gücü alkışlamasının uzun sürmediği tarihin şahadetiyle sabit olduğuna göre tasvip veya ret konusunda idarecilerimize en sağlıklı bilgiyi halkın içinde, kafasında terazisi, elinde endazesi olan, garezden sıyrılmış bir kalple eleştiri yapan özgür yansız kalem heveskarları vereceklerdir.
İlhan Bardakçı’nın “Biz Bizi Unuttuk” adlı kitabından yeni okudum. Bir Fransız gazetecinin kızıl sultan (sultan rouge) sıfatını taktığı Abdülhamit; 33 yıllık bir Osmanlı devrinin mutlak hakimi, zalim denilen hükümdar bu 33 yıllık saltanatında ikisi ana baba katili olmak üzere sadece üç kişi hakkında idam cezası yerine getirilmiş.
O zaman da soruşturmalar için gözaltına alınanlar olmuş. Ancak gözaltına alınanların aileleri muhtaç iseler her türlü ihtiyaçları sarayın fonundan karşılanmış. Mahalledeki sosyal güvenlik kalkanı aracılığı ile bahtsız aileye yemek ve her türlü yardım yetiştirilmiş. Yani sokakta perişan bırakılmamışlar. Sarayın ahlak, aile ve sosyal yardım şemsiyesi böylesine faziletle bir mana potasında kotarılmış.
Sözü ne demeye getirdiğimize destek olması yönünde Halide Edip Adıvar’ın yaşanmış bir hikayesini sizlerle paylaşmak isterim;
Kurtuluş savaşı sırasında efelerden biri Eğirdir’e gelir. Sinen halk evlerine kapanmıştır. Eğirdir’lilerin kendisini karşılamadığını gören efe çileden çıkar ve kızanlarına, ilk gördüğünüz adamı şu ağaca asın, geldiğimiz anlaşılsın! Buyruğunu verir. Onbaşı Halide Edip’in yakarmalarına karşın, tarlasından merkebiyle dönen zavallı bir delikanlıyı bir çırpıda asarlar.
Zavallı birini asmak efelik töresiyle bağdaşır mı sana yakıştı mı bu? Diye çıkışan gözleri yaşlı Halide Edip’e efenin verdiği cevap düşündürücüdür:
Bak onbaşı bacı, “insanlar ya ilimle, ya zulümle yönetilirler” Bizde ilim yok ne yapalım zulümle yönetiyoruz.
Türkiye zulümle yönetiliyor demek istemiyoruz ama haksızlıklar yapıldığına dair feryatların çoğaldığına dikkat çekmek istiyoruz. Şu anda ülkenin her yöresinde Fetö terör örgütü ile ilişkili ve destek olduğu şüphesi bulunan devlet personeli ve vatandaşlar hakkında açılan soruşturmalar görevden ihraçlar dolayısıyla mağduriyet yaşayan ailelerin durumları konuşuluyor. Bu insanların ailesi çocukları nasıl geçinecek. Çocuklar okula nasıl gönderilecek, ev kiralarını nasıl ödeyecekler?
Sorgusuz sualsiz yargı kararı olmadan suçlu olduğu ispat edilmeden kamudan ihraç edilen binlerce ailenin ocağında gözyaşı hüzün ve endişe var. Devlete ve millete ihanet edenler, halkına güvenlik güçlerine silah doğrultanlar hak ettikleri en ağır cezaya çarptırılsınlar ama kurunun yanında yaşta yanmasın. Suçlu suçsuz ayrılsın. Olağanüstü hal de olsa hak hukuk göz ardı edilmesin. Yargısız infaz yapılmasın düşünceleri şu anda halkımızın konuştuğu ortak temenni ve arzusu…
Sayın Cumhurbaşkanımızın adli yıl açılışında söyledikleri gibi “Geciken adalet adalet değildir” düsturuna hassasiyet gösterilmelidir. Geciken adaletten şairlerde şekvacı olmuşlar ki;
Binaya taş vurmak gecikebilir
Fakire aş bulmak gecikebilir
Devlete baş bulmak gecikebilir
Adalet gecikmez tez verilmeli. Demişler.
Adaleti geciktirmeyecek olanlar Mecelle’de tanımı yapılan fehim (anlayışlı), müstakim (doğru), emin (güvenilir), hakim (hikmetle iş görür), mekin (vakarlı saygın), metin (sözünden dönmez) olan yargı mensuplarıdır.
Evrensel hukuk yargıçların doğacak siyasal sonuçlara göre değil, yazılı hukuka göre karar verdiğini, yargıçların ülkeyi, siyaseti, toplumu kurtarmak gibi bir görevinin olmadığını, onların görevinin hukuku kurtarmak olduğunu söylüyor. Ülkeyi kurtarmaya kalkışırlarsa, yargıçlar hukuka göre karar vermemiş, hükümet etmiş olurlar diyor ve onun için de “ yargıçlar hesap yapmazlar” diyor.
Evet, ez cümle başı darda olanların, adalet arayanların tek sığınağı hepimize bir gün lazım olacak olan ve bağımsız yansız yargıdır. Toplumlar bu sığınaktan yoksun ise hiç kimse yarınına güvenle bakamaz. “Ankara’da yargıçlar var” diyemez.
Namık Kemal’in isyanına kulak verelim;
Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde
Geçer bir gün zemine, arşa çıksa pay-i devlet…
( Milletin fertleri arasında adalet kaybolursa, devletin itibarı arşa da çıksa bir gün yerle bir olur)
Atalarımız ne güzel ifade buyurmuşlar “ Adlsiz saltanat olmaz muhkem” yani adaletsiz bir idarenin temeli sağlam olmaz demişler. Halkımız pay-i devletimizi arşa çıkaracak adaletli uygulamaları bekliyor…