ACIYLA YAŞAMAK,ANILARA SAYGIDIR

0
360

Bazen insan , iyileşmek bile istemiyor.Çünkü ,içindeki acı sevdiğinden kalan son hatıradır.Ona sahip çıkarsın.Onu içselleştirirsin.Onu kaybetmek istemezsin.Tam olarak böyleyim.

KÖPRÜYE DAİR​

Hemen hemen her hafta oğluma gelirken ,üzerinden geçtiğimiz köprüleri saydım. Taşova ile Amasya arasında Yeşilırmak üzerinde kurulu tam 9 köprü var, biliyor muydunuz ? Ne kadar çok değil mi ?

Sevenleri, özleyenleri bazen birbirine kavuşturur, bazen de ayırır. Sadece insanları değil, kıtaları, geçeleri de birbirine bağlar.

Türkülerimize, ağıtlarımıza, şarkılarımıza hatta Deli Dumrul misali destanlarımıza konu olmuştur , köprüler.

Malabadi Köprüsü, Geçti gelin köprüden, Köprüler yaptırdım gelip geçmeye(Karam) . Kemalettin Tuğcu’nın Köprüaltı Çocukları hikaye-romanı ile edebiyatımıza da konu olmuş, köprüler.

Gençlik yıllarımızda ,vakit geçirmek için eski adıyla Samsun Caddesi’nde köprübaşı –mezarlık arasında arkadaşlarımızla yürümemiz mi desem , köprüden ırmağa atlamayı cesaret ve yüreklilik olarak görmemiz mi bilmem ama hayatımızda çokça yer almıştır, köprüler.

Uzunköprü, Vezirköprü, Taşköprü ilçelerimiz , beldelerimiz, yörelerimiz de köprüleriyle anılır.

Taştan, odundan ,betondan yapılan köprülerin yanı sıra bir de “Gönül Köprüleri” vardır ki şimdiye kadar sayıp söylediklerimizden daha önemli , daha güçlü ve daha değerlidirler.

Uzun yıllar, emek, özveri , sevgi , saygı ve anlayış ile inşa edilir , Gönül Köprüleri. Ayrıca , gönül köprüleri , betondan , taştan daha dayanıklı ve güvenlidir. Ufak tefek seller yıkamaz. Lakin, bu köprüler de hiç yıkılmaz değil. Ters esen ufacık bir duygu rüzgârı bile , gönül köprülerini tarumar edebilir.

Yaşadığım , yaşamakta olduğum büyük acıdan sonra biliyorum . Son yıllarımda , binbir emekle kurduğumuz bazı gönül köprülerimiz maalesef yıkılıverdi. Beton köprüler gibi de değil ki, yeniden yapması çok zor ve hatta imkansız.

Gönül Köprüleri’nizi iyi korumanız lazım sevgili dostlar .

Hiç yıkılmasınlar.

Em.Öğrt.İdris SAYAR

13.Haziran,2025 – Saat:02,30

Amasya

​BAHTİYAR YOLLARDA-1

Takvimler 24 Ekim’i gösteriyordu. Yıl 1980,aylardan Ekim. Bahtiyar’ın en çok sevdiği ay, bu aydı. Birkaç gün önce de doğum günüydü. Serin bir sonbahar gününde ,anasının deyimiyle “pancarlar sökülürken” bu acımasız dünya ile tanışmıştı. An itibarıyla öğrencilik hayatı sonra nihayete ermişti . Dile kolay , 6 yaşında iken başladığı ilkokuldan 15 yıl sonra öğretmen olarak mezun olduğunda bir hayli yol aldığını görüyordu.

Artık hayatında yeni bir dönem başlayacaktı . Öğretmen olarak atanması için

Kura çekerek görevine başlayacaktı . Aynı dönem mezun olan arkadaşları gibi o da , büyük bir heyecanla kura çekecekleri günü bekliyordu.

Beklenen gün gelmişti . 15 Kasım 1980 günü , Ankara Kızılay’da Namık Kemal Ortaokul’nun konferans salonunda binlerce dönem arkadaşıyla kuralarını çektiler.

Bahtiyar hoca , kurada Adıyaman’ı çekmişti .

Adıyaman’ı pek bilmiyordu . Oraya bir tarikat şeyhini görmek için giden arka-daşları vardı .

Heyecanla Taşabat’a geldi ve bu büyük sevincini ailesiyle paylaştı.Aile birey-lerinden beklediği sevinç ve gurur duygularını göremedi,maalesef.Kısa zamanda yol hazırlıklarını tamamlamalıydı. Bir takım elbiseye ihtiyacı vardı.Elbette ki öğretmene yakışır ve uygun bir elbisesi olmalıydı ama parası yoktu.Babasına durumu anlattı.Aldığı cevap hiç hoşuna gitmemişti ama yapacak da başka bir şey yoktu.Babası berber Ahmet “Gardiyan Kaya’nın oğlu Zekai’ye benim selamımı söyle .Sana ihtiyaçlarını versin.Öğretmen maaşınla ödersin”dedi.Gardiyan Kaya amca ,emekli olunca oğlu Zekai ile birlikte bir konfeksiyon dükkanı açmıştı.Hacı Nuri Pasaında mütevazi bir dükkandı.Kaya amca,çok küçük yaşlardan beri tanıyıp saygı duyduğu ve sevdiği bir büyüğüydü.Zekai abi de öyle.Zaten aynı okuldan mezun olmuşlardı,Zekai abi bir üst devre oldu-ğu için , onun ders kitaplarını almıştı . Onlarla okudu.Bir takım elbise , bir gömlek vs alıp borç defterine yazdırdı.

Yola düşme vakti gelmişti.Ağabeyinin öğrencilik yıllarından kalma valizine birkaç eşyasını koydu.Vilayetten kalkan otobüslerle önce Malatya’ya oradan da Adıyaman’a gitmek için yola koyuldu.Bahtiyar’ı bu yolculuğa çıkarken hiç kimse yolcu etmemişti.”Olsun be ,bu yol-culuk güzel bir yere,yeni bir hayata …”dedi.

Aşık Veysel’in dediği gibi “uzun,ince” bir yoldaydı.

Aralık ayının tam ortasına,hatırı sayılır bir soğuk iklimde yol alıyorlardı.Sivas’tan sonrası zaten kıştı.Malatya’dan Adıyaman’a doğru giderken kar yağıyordu.Erkenek kasabasını geçtiklerinde bir tünele girdiler.Tünelden çıktıklarında inanılmaz bir şekilde iklim değişmişti. İlk-bahar havası,günlük günleşlik bir hava vardı.Gölbaşı , Besni,Şambayat derken yörenin tek snayii kuruluşu çimento fabrikasını geçince Adıyaman göründü.

Dümdüz bir ovada ekin tarlalarıyla çevrili , tam da hayal ettiği gibi Adıyaman …Çoğunlukla tek katlı ve iki katlı evlerden oluşan,henüz petrolle tanışmamış ,bir başka deyişle çok da kirlenmemiş,şehir havasından ziyade büyükçe bir Anadolu kasabası görünümünde.4-5 kulübe,bir emanetçi odası bir çay ocağı ile Adıyaman otogarına inerek şehre “ Merhaba , ben geldim “dedi,içinden.Hoş,şehrin de onun geldiğinden pek haberi yoktu ya….Valizini emanete verdiğnde “Hocam ! Emin olunuz” dedi ,emanetçi arkadaş.Bu hitap Bahtiyar’ı içten içe çok se-vindirdi.Birisi onu tanımadığı halde ilk defa ayak bastığı bir şehirde ona “hocam” demişti.

Yorum Ekle