2026’ya Girerken Nasıl Bir Dünya istiyoruz?

0
4
“Karanlığın İçinden Aydınlığa: 2026’ya Girerken Nasıl Bir Dünya İstiyoruz?”
Televizyon ekranında rastladığım o resme ilk baktığımda, rengârenk bir çizim gördüm. Ama resmin içine girdikçe, fark ettim ki çizgiler sadece renk taşımıyordu; her biri dünyanın acılarını, çelişkilerini ve insanlığın geleceğine dair uyarılarını taşıyordu.
Dairenin merkezinde 250 yazılı bir pasta vardı. İlk bakışta kutlama gibi, ama üstündeki zincire vurulmuş yumruk bana bambaşka bir şey anlatıyordu:
Kutlanan güçtü, zincirlenen özgürlük…
Etrafını tanklar, füzeler, patlamalar, kaçışan insanlar sarmıştı. Teknolojinin en gelişmiş halleri; uydular, robotlar, oyun konsolları… Ama hepsinin gölgesinde hâlâ insanın insana doğrulttuğu silah vardı. Tarih boyunca öğrendiğimiz en acı ders şuydu:
Bilim ilerledi, insanın vicdanı aynı adımları atamadı.
Bir yanda antik çağlardan kalma bir gemi; diğer yanda modern savaş makineleri… Belki de mesaj şuydu:
“İnsanlık, geçmişin hatalarını tekrarlamakta ısrarcı, ama barışı seçmekte hâlâ tereddütlü.”
Yük gemileri çarpışan ekonomileri, şırıngalar ve kalp sembolleri hastalıkları ve sağlık krizlerini, tartışan insanlar toplumsal gerginliği simgeliyordu.
Bütün dünya, kırmızı ve mavi renklerin içinde adeta nefes nefese kalmıştı.
Bu tabloyu seyrettim, sonra kendi kendime sordum:
Biz nasıl bir dünya istiyoruz?
Ben, silahların gölgesinde yaşamak istemiyorum.
Bir çocuğun okul yolunu bomba sesleri değil kuş sesleri doldursun istiyorum.
Bir annenin evladını, savaşın karanlığına değil, barışın sabahına uğurladığı bir dünya…
Ben, eşit paylaşımın olduğu bir dünya istiyorum.
Bir sofrada ekmekler bayatlayıp çöpe giderken, başka bir sofrada açlıktan uyuyamayan çocuklar olmasın.
Toprak bütün insanlara yeter; yeter ki açgözlülük insanlığımızdan büyük olmasın.
Ben, ırk ayrımının tarihin çöplüğünde kalmasını istiyorum.
Hiç kimsenin ten rengi, dili, dini ya da kökeni yüzünden horlanmadığı bir dünya…
İnsanı insan yapan şey; yüreğinin temizliği ve vicdanının derinliğidir.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, insan aynı acıyla ağlar, aynı umutla güler.
Ben, adaletin kağıt üzerinde değil, yaşamın içinde var olduğu bir dünya istiyorum.
Bir çocuğun kaderinin doğduğu yerle yazılmadığı; bir gencin umudunun torpillerle kırılmadığı; bir yaşlının sahipsiz kalmadığı bir yer…
Belki bazıları diyecek ki “Bunlar hayal.”
Hayalmiş… Olsun.
İnsanlık, en büyük adımlarını önce hayal ederek attı.
Uçmayı hayal ettik, uçtuk.
Denizleri aşmayı hayal ettik, aştık.
Karanlığı durdurmayı hayal ettik, ışığı bulduk.
Bugün savaşların, açlığın, ayrımcılığın gölgesi varsa; yarın barışın, eşitliğin ve kardeşliğin ışığı da olabilir.
Yeter ki o ışığın yakıtını söndürmeyelim:
Vicdan, akıl ve dayanışma…
2026’nın bize yön çizeceğini söyleyenler var.
Hayır, yılı yönlendiren takvim değil; insan iradesidir.
Zincirlere vurulmuş yumrukların değil, birbiriyle kenetlenen ellerin yılı olsun 2026.
Silahların değil, kalemlerin; öfkenin değil, merhametin; korkunun değil, umudun yılı…
Ben hâlâ inanıyorum:
İnsanlık, karanlığın içinden aydınlığa çıkacak yolu bulabilir.
Yeter ki insan insana düşman değil, yoldaş olduğunu hatırlasın.
İsmail Erdal
Emekli Eğitimci

 

Yorum Ekle