Ömer CELEP
1 Mayısın tarihçesi veya olması gereken içeriğinden bahsederek tanıdık bilgilerle zamanınızı almayacağız. 1Mayısın bu günkü geldiği yer hakkında görüşlerimizi paylaşmak istiyoruz.
Bizim tarihimizde 1977 nin 1 Mayısı “kanlı 1 mayıs” olarak bilinir. O günü bizzat olay yerinde bulunan ve kanlı olayı bütün sıcaklığı ile yaşayan birisi olarak, bu yılki 1 mayıs olaylarını affınıza sığınarak değerlendirmek istiyoruz.
İşçi bayramı söylemleri ile 1977 1 mayısında Saraçhane meydanından çıkıldı, yaklaşık üç saatlik bir yürümenin ardından Taksim Meydanına ulaşıldı. Yürüyüşe katılanların hemen tamamının elinde ya bir kızıl bayrak, ya sanki A4 dosya kağıdı büyüklüğündeki bir pankart ama pankart, sanki çok büyük, çok ağır da taşınamayacak kadar ağırlık içeriyormuş gibi her biri ya kazma sapına ya da balta sapına montalanmış kağıt parçalarının taşındığı, sözüm ona, “hak arama” afişleri… Bir tane deseniz Türk Bayrağı yok, ecnebi bayrağı altında çok bir yürüyüş korteji… Ben kortejin içinde değil, kaldırımlarda yürüyordum. Benim gibi seyirci konumunda olan çok insan da vardı. Zaman zaman yürüyüş kolundakiler kaldırımdan yürüyenleri “halkımız saflara” şeklindeki sloganlarla bizi kendi aralarına davet ediyorlardı ama halktan katılan hiç olmuyordu.
Olayı çok kısa özetleyip sadete geçelim. Öğleden sonra Taksim meydanına ulaşıldı. Bir süre müzik ve konuşmalardan sonra Beşiktaş tarafından gelen grubun, meydana gelmesinden sonra panik ve silah sesleri gelmeye başladı, artık ondan sonrası sanki kızılca kıyamet… Kaçışmalar, koşuşmalar, silah sesleri, çığlıklar, anons sesleri, siren sesleri her şey ve herkes birbirine karıştı. TRT nin akşam ajansından duydum ilk sesi. “Taksim Meydanında 34 kişi öldü ve yüzlerce yaralı var.
O günkü olay kısa cümlelerle bu. ..
O gün o olayları yapanlar kimlerse, ölen ve öldüren, yaralayan ve yaralanan kimlerse (düşünce olarak) bu günküler de aynı kişiler, aynı kafalar.
“İşçi bayramı kutluyoruz, işçilerin dayanışma gününü kutluyoruz, bu kutlamayı ne pahasına olursa olsun, Taksim Meydanında yapacağız” söylemiyle her yıl onlarca yaralananlar, yüzlerce göz altıları, binlerce, yüz binlerce liralık yakma yıkma eylemleri, tahripler, tahrikler ve daha bilmem neler, neler!…
Kim bunlar? Hangi kafayla hangi akla hizmet edenler? Orak çekiçli kızıl bayrakları açarak hangi hak elde edebileceklerini zannediyorlar? Sokakları savaş alanına çevirerek, devletin ve milletin malına canına zarar vererek, yakıp yıkarak, yağmalayarak, vadallık yaparak, tahrikle, tahriple, tacizle, milletin desteğini alacaklarını mı zannediyorlar? Böyle bir sanı sadece kübik akıl sahiplerinin işidir.
Bu ülkede kendilerinden başka işçi olmadığını mı zannediyorlar? Bu ülkede bulunan bütün işçilerin temsilcisi olarak kendilerini mi görüyorlar?
Çoğu alın teri ve emekten hiçbir nasip almamış, alamamış, manasız, hedefsiz, hatta ne idüğü belirsiz bir takım çapulcular bu ülkeyi sahipsiz mi sanırlar? Milletin suskunluğunu kendilerinin cesareti sanan, tembel, hayalsiz, hedefsiz, manasız ve çoğu mayasız, kökü dışta ideolojiler esiri, hiçbir işe yaramayan ve ebediyyen yaramamaya mahkum ayak takımı, milletin öğürdüğü kusmuk dökme faaliyetiyle göze girme iğrençliğine bürünmekteler.
Hele bazı siyasi partiler de bu iğrençliğe güya “demokratik hak” adı altında destek vermekteler.
Seçim üzerinden henüz bir ay bile geçmeden, sanki milletten tokat yememiş gibi bir pişkinlik içine girerek boy göstermeleri, şov yapmaları sadece arsızlık ve utanmazlıkla izah edilebilir diye düşünüyoruz.
Milletin attığı tokatın izi yüzünüzden silinmeden, millete karşı adeta savaş açmak, millet malını tahrip edenlere destek vermek, dilimizde ve ahlakımızda hangi anlamlara geldiğini çoğumuz biliriz.
Hem, hemen her fırsatta “şiddete karşıyız, demokrasilerde şiddete yer yok” diye feryat edersiniz hem de en büyük şiddeti kendiniz uygularsınız.
Bu kafayla siz; nah iktidar olursunuz!…
Ama düşünüyoruz da, biraz da bu siyasilere hak vermek lazım. Seçimden yeni çıktılar. Beklemedikleri (gerçi bizim için bilinen bir sonuçtu) mağlubiyet aldılar. Onu bir şekilde seçmenlerinden gizlemeleri, seçmenlerine karşı etkin gözükmeleri gerekmekte…
Artık onların tek avuntuları kaldı. “Köklü partiyiz, cumhuriyetin yaşında bir partiyiz, cumhuriyeti kuran partiyiz gibi ninni sözler…
Bize göre küçük bir hesap yapmalılar… Bu kadar uzun tarihi olan parti neden iktidar olamıyor da yeni partiler iktidar oluyor? Yeni partiler bitiyor yine eski partiye sıra gelmiyor, yine yeni partiler iktidar oluyor? Kendinizi sorgulamadığınız sürece iktidar olamazsınız. Sizi kimse iktidara taşımaz, iktidara kendiniz geleceksiniz ama millete kendinizi kabul ettirerek. Size soğuk bir cümle gönderelim mi efendiler? İrade dışı iktidar günleri artık geride kaldı!.. Sizler için sanırız en soğuk cümle budur…
Bundan böyle telkinle iktidar olacaksınız, icbarla değil…