Bu günlerde gündemin birinci sırasına oturan türban 1937 yılında çıkarılan laiklik konusunu tartışmaya açtı. Laiklik tanımını herkes kendine göre yorumluyor. Tartışılan laiklik yönetenlerin yani iktidarın her zaman kontrolünde olan laikliktir. Elbette ki bu yaklaşımda öz olarak Türk İslam yaklaşımı egemendir.
Irksal olarak Türklük dinsel olarak da Sünnilik yani Türk İslam sentezi Hanefilik egemendir. Ülkemizde 20 milyona yakın alevi vardır. Bu kesimin inançları dikkate alınmamıştır. Şafiler, inanmayanlar zaten göz ardı edilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte adı geçenler laiklik kavramıyla çelişir boyutta bugünlere gelmiştir. Laiklik Sünni mezhebin temsili anlamında Diyanet İşleri Başkanlığıyla hayata geçirilince diğer kesimlere elbette ki hayat hakkı tanımayan bir uygulamanın sonuçlarıdır, tartışılan türban konusu.
Araştırmacı bir öğretim görevlisinin beyan ettiği gibi acil olan ve çözümlenmesi gereken sorunları maddeleştirmiş. İktisadi durum, yolsuzluklar, Susurluk ve Ergenekon gibi devletle şöyle veya böyle bağlantısı olan çete örgütleri, Kürt sorunu, TCK’nın 301. Maddesi, küresel olarak dünyayı ve ülkemizi en yakından ilgilendiren ekonomik kriz,sosyal güvenlik yasa tasarısı, çalışanların sendika ve örgütlenme hakları, işsizlik, gayri safi milli hasılanın dağılımındaki haksızlıklar, TÜRK-İŞ sendikasının yaptırdığı araştırmada açlık sınırı 654 milyon, yoksulluk sınırı 2 milyar 200 milyon, çalışan asgari ücretlinin aldığı 450 milyon, emeklinin ise 500-550 milyondur.
Kamuoyunda yapılması gerekenlerin sıralaması böyleyken toplumun beklentileri ve iktidardan beklentiler bu maddeler üzerine şekillenmişken türban konusu üniversitelerde serbest olsun mu olmasın mı? gündem sıralamasında bile yokken, gündemin birincisi sırasına oturması sizce ilginç değil mi? Siz sıkıntıları sürekli halının altına koyarsanız bir gün o patlar, patladığı zamanda beyanatlarınızda aynı gemideyiz diye çığlıklar atarsınız. Oysa aynı gemideyiz ama nüfusun % 80’ni en alt kamarotlarda aç ve yoksul eğitimden sağlığa, işsizlikten açlığa kadar her şeyden mahrumlardır. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ki yönetme erkinde uyguladığı politikalarda bir kırılmanın olacağının sinyalini tartışmalardan alabiliyoruz.
Milli Güvenlik Kurulu kararı olan 1985 yılında ülke içinde ve dışında dini akımlar ve milliyetçi akımların desteklenmesi için 450 milyon dolar maddi destek sunulduğunu Fikri Sağlar Kültür Bakanı iken görüyor ve açıklıyor.
Bugünlerin bu hale gelmesinde kimlerin rolü olduğu açıktır. Türbanı özgürlük olarak lanse edenlere diğer özgürlük kavramlarına nasıl bakılacağı ise kuşkuludur.
Tüm bunlardan dolayı devlet bütün inançlara eşit mesafede duruş alması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığının da kaldırılması gerekmez mi? İnananların ve farklı inançların bir arada yaşamaları için devletin gerçekten laik olması gerekir. Devletin dini olmaz. Her kesime eşit ve adil davranması için gerçekten laik olması gerekir. Bundan dolayı böyle olursa din siyasi çıkar olarak kullanılamaz.
Büyük şair, ‘ve kadınlar bizim kadınlarımız korkunç mübarek elleriyle, anamız, avradımız, yârimiz, çocuklarımız…”