Amasya İtimat

Meslek Anıları – Öğretmen Olmak ve Bir Öğretmeni Tanımak 5

Ali Rıza Atasoy Meslek Anıları

MESLEK ANILARI

Bir dönem ilçemizde Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış öğretmenimizin yazıları.

ÖĞRETMEN OLMAK VE BİR ÖĞRETMENİ TANIMAK

Ali Rıza Atasoy
Eğitimci Yazar ve Şair
Taşova Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu Kurucusu ve Yöneticisi

[[Önceki Bölüm/ler İçin Tıklayınız]]

Bölüm: 5

Kasım ayının ortalarıydı bir sabah kalkıp dışarı baktım ki müthiş kar yağmış, her taraf beyaz örtüye bürünmüş, şehir merkezinde bile bir metreye yakın kar var. Kuzeyden Çaldıran tarafından güney istikametine esen yörede “gönderme rüzgârları” dedikleri rüzgâr, halen yağmakta olan tozan halindeki karı savurup duruyor. Şehre giriş çıkışı sağlayan ana yol ile şehir içindeki cadde ve birkaç sokak erkenden temizlenip trafiğe açılmış, ilçeye yakın köylerde ulaşım sorunun olmadığını, diğer yerlerde de yol açma çalışmalarının devam ettiğini ilgili kurum yetkilisiyle görüşmem sonucu öğreniyorum. Çalışma masamda bekleyen birtakım evrakı inceleyip imzaladıktan sonra “Bugün Karahan köyüne gideyim” diye içimden geçiriyorum. Karahan köyü ilçe merkezine yakın köylerden birisi ve ulaşım sorunu yok. Şoförüme Karahan köyüne gideceğimi söyleyerek aracı hazırlaması talimatını verdikten birkaç dakika sonra anılan köye gitmek üzere yola koyuluyorum.

Karahan köyü ilçe merkezine birkaç kilometre mesafede Van Gölü kıyısında, içinden her vakit işlek olan Van-Erciş karayolu geçiyor. Bahar ve yaz mevsimlerinde bu köyün Ege veya Akdeniz kıyılarındaki köylerden bir farkı yok. İşlek yoluyla, ulaşım imkânlarıyla, sahildeki balıkçı kulübeleri ve balıkçı tekneleriyle kıyı boyunca uzanan kumsalıyla şirin bir sahil kasabasını andıran, doğu şartlarında oldukça güzel bir köy. Ulaşımda herhangi bir sorun yaşamadan köye ve okula vardık. Okul girişinde okul müdürü Sabri hoca ve müdür yardımcısı İsmail hoca gayet nezaketli bir şekilde karşıladılar. Müdür yardımcısı İsmail hoca, Ankara’da görev yaptığım okuldan bir öğrencimin abisiymiş, daha önce tanışıp konuşmuştuk. Biraz da hemşeri olmanın verdiği yakınlıkla aramızda bir samimiyet de oluştuğundan, mesai dışı zamanlarda da görüştüğümüz oluyor.

Bu okul, o yıllarda Bakanlık tarafından kalkınmada öncelikli yörelerde özel bir projeyle yapılmış birkaç ilköğretim okulundan birisiydi ve zaten “proje okulu” olarak anılıyor. Genişçe bahçesindeki oyun ve spor alanları, spor salonu, çok amaçlı salonu, kütüphanesi, yemekhanesi ve henüz bilgisayarın hayatımıza ve okullara bugünkü kadar girmediği o yıllarda bilgisayar teknoloji sınıfları ve birçok birimleri bulunan birçok bakımdan donanımlı bir okul. Bu okulu ilk gördüğümde “Ankara’daki okulum bunun yanında gecekondu gibi kalır” diye içimden geçirmiştim. Okul, aynı zamanda taşıma merkezi okul olup çevredeki birçok köyün öğrencisi taşımalı eğitim uygulamasıyla burada eğitim öğretim görüyor.

Okul müdürü ve müdür yardımcısıyla birlikte içeri girdik. Önce okulun bazı birimlerini gezdim ve kütüphanesine girdim, kütüphanede düzenli bir şekilde raflara yerleştirilmiş yeteri kadar kitap var. Ayrıca birkaç sınıfa girerek öğrencilerle konuştuktan sonra birlikte müdür odasına geçtik. Müdür odasında bir taraftan çayımızı içerken, diğer taraftan da okul müdürü ve müdür yardımcısını dinledim, okulun sayısal verileri, eğitim ve başarı durumuyla ilgili bilgiler aldım. Bu arada öğle paydosu zili çaldı, öğretmen ve öğrenciler öğle yemeğine gittiler. Okul müdürüne, yemekten sonra birkaç dakika da olsa okulda görev yapan öğretmenlerle görüşmek istediğimi söyledim. Bunun üzerine okul müdürü müdür yardımcısına talimat vererek, öğretmenlere haber vermesini söyledi. Bir müddet sonra da müdür yardımcısı gelerek öğretmen arkadaşların Öğretmenler odasında hazır olduklarını bildirmesi üzerine birlikte Öğretmenler odasına geçtik.

Orta büyüklükte oldukça güzel düzenlenmiş bir Öğretmenler odası, okulda kalorifer yandığından içerisi sıcacık. Uzunca bir masa etrafında 30 civarında öğretmen, biraz da kıdem durumuna göre oturmuşlar. Masanın üzerinde kuruyemiş ve kurabiye cinsinden birtakım yiyecekler var, semaverde çayın buğusu tütüyor, hizmetli personel bardaklara çay dolduruyor. Hepsiyle teker teker tokalaştıktan sonra masanın pencere tarafındaki ucunda benim için ayrılmış koltuğa oturdum ve sağıma okul müdürü sol tarafıma da müdür yardımcısı oturdu. Bir taraftan çayımızı içerken, diğer taraftan da kısaca tanıştık. Genellikle genç öğretmenler ve çoğunluğu atama yoluyla batı illerinden gelmiş, birkaç tane de okulun ortaokul kısmında ücret karşılığı görevlendirilmiş branş öğretmeni var. Önce genel eğitim öğretim durumları, eğitim öğretimle ilgili mevzuat, bölgesel şartlar ve bu bağlamda dikkat edilmesi gereken hususlar, okulun başarı seviyesini artırmaya yönelik yapılacak çalışmalar gibi konularda bir konuşma yaptım. Ardından da söylemek istedikleri bir husus olup olmadığını sorarak, toplantının soru cevap bölümüne geçtik.

Söz alan öğretmenlerin görüşlerini dinleyip sorularını da kısaca cevaplandırdıktan sonra vaktin sınırlı olmasını da dikkate alarak toplantıya son vermeyi düşünüyordum. Tam bu esnada masanın karşı ucunda oturan, düzgün giyimli, düzgün konuşan ve adının Cengiz olduğunu söyleyen genç bir öğretmen söz almak istedi. Kendisine söz verince Cengiz öğretmen özetle; köyde ikamet etme mecburiyeti nedeniyle kaloriferli ve konforlu bir evde oturma imkânı olmadığından, birçok aktiviteden ve sosyal kültürel ortamlardan uzak kaldığından bahisle, hayatından ve ortamdan memnuniyetsizliğini dile getiren bir takım yakınmalarda bulundu. Cengiz öğretmenin bu hiç beklemediğim konuşması ve tavrı karşısında şaşırmakla beraber içten içe de kızdım. Kendisine dönerek “Nerelisiniz, hangi okulu bitirdiniz, branşınız ne?” diye sordum. O da İzmirli olduğunu, Karşıyaka semtinde yaşadığını, eğitim fakültesinin sınıf öğretmenliği bölümünden mezun olduğunu, mesleğe ilk kez geçen yıl bu okulda sınıf öğretmeni olarak başladığını söyledi.

Bunun üzerine kendisine “Sen daha önce hiç köy görmedin mi, eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği bölümünde okurken mesleğe bir köy okulunda başlayacağını bilmiyor muydun?” dedim. Ardından da hepsine hitaben “Bakınız ben kırklı yaşlara gelmişim, Ankara’da kurulu bir düzenim ve okula giden çocuklarım var. Çok konforlu bir hayatım olmasa da ailemle birlikte Ankara merkezinde sosyal kültürel tesisleri, alış veriş merkezleri, metrosu olan ve daha birçok imkânlara sahip mazbut bir semtte ikamet ediyorum. Daha birkaç ay öncesine kadar da aynı kentte, yani Türkiye’nin başkentinin ortasında belki birçoğunuzun hayali olan bir okulda öğretmendim. Ayrıca Ankara yılarca yaşadığım kent, aile ve arkadaş çevrem orada ve şimdi bu yaştan sonra ben de sizin gibi buralarda görev yapıyorum. Üstelik görev alanım sadece sizler gibi ilçenin en güzel kurumlarından birisi olan bu okulla da sınırlı değil. Her gün kuş uçmaz kervan geçmez uzak dağ başlarındaki köyleri ve mezraları dolaşıyorum. Bir taraftan oralarda görev yapan fedakâr arkadaşlarınızı motive ederken diğer taraftan ilçenin eğitim sorunlarını çözmek için geceli gündüzlü koşuşturuyorum.

Cengiz öğretmeni dinleyince, kendime çok büyük bir haksızlık yapmış olduğumu anlamakla birlikte bu kutsal mesleğin verdiği iş doyumu duygusu beni mutlu ediyor ve halimden şikâyet etmiyorum” gibisinden bir şeyler söyledim. Olayın fazla üzerine gitmemekle birlikte Cengiz öğretmene olan kızgınlığımın yüz hatlarıma yansıdığını fark ettim, fena halde içerlemiştim. Sonra da toplantıya son vererek okuldan çıktım, okul müdürü ve müdür yardımcısı beni yolcu ettiler, biraz sonra da ilçeye döndüm.

(devam edecek)

Yazıların Slayt Videoları (Yotube Playlist)

https://www.youtube.com/playlist?list=PL-dXXbOxRw1igW-W_LenbSxHM1Jb_lDGy

Yorum Ekle