Kırk Ambar
Her şey var içinde.
ES yazdı.
Arşivimden Gün Yüzüne Çıkanlar:
Araştırmak ve incelemek amacıyla okuduğum not aldığım kaydettiğim ve arşivlediğim her şeyi yazıya dökmeye kalksam herhalde birkaç ciltlik kitap olur, olurdu.
Fakat yine de kıyamıyorum.
Paylaşmak istiyorum çünkü bir kişi bile faydalansa gaye hasıl olmuş olur diye düşünüyorum.
Çünkü şu kısacık ömrümüzde başkalarının tecrübelerinden bilgilerinden notlarından arşivlerinden özetlerinden yararlanmadan bütün her şeye veya alaka duyduklarımıza vakıf olmamız, yetişebilmemiz mümkün değildir.
Zaten bir insan allame-i cihan olsa yine de bir yanı yarım kalır.
Bu allame-i cihanlardan biri de Mehmet Akif’tir.
*
Milli Şairimiz Mehmet Akif Bey’i ve gelmişini geçmişini etraflıca araştırmak için kolları sıvadığımda, yıllar evvel okuduğum ama farkına varamadığım, dahi unuttuğum bir güzel hadiseyle yeniden buluştum. Ne idi bu olay?
Akif’in annesi Emine Şerife Hanım’ın yolunun Amasya’ya uğradığıydı. Şirvanizade Derviş Efendi ile izdivacıydı.
Ö. Rıza Doğrul konu hakkında diyor ki:
“Âkif’in doğduğu sırada bu ev yedi sekiz odalı, beş yüz arşın bahçeli bir yarı konaktı. Bu konak, Âkif’in annesi Emine Şerife Hanım’a, ilk kocası olan Şirvanlı Derviş Efendi’den kalmıştı. Buharalı Tâcir Mehmed Efendi’nin kızı Emine Şerife Hanım Tokat’ta doğup yetişmiş daha sonra Şirvanlılar’dan Derviş Efendi ile evlenerek evvela Amasya’ya sonra İstanbul’a gelmiş, İstanbul’da Sarıgüzel’deki evine yerleşmişti.”
*
Önemli buduğum başka bir hadise de, Pontus Rum isyanı için bölge insanının bulup diline doladığı “Gavur Azması” tamlamasıdır. O kadar müthiş bir şey ki meseleyi iki kelime ile ifade edip tarihe not düşmüşler.
Vahim, elim olayları ve vahşeti tanımlamak için başka lafa hacet bırakmamışlar.
*
Taşova’nın kurulması aşamasında Vali İzzettin Çağpar tarafından görevlendirilen eski Tekke, Pazar ve Bidevi Nahiye Müdürü Koca Reis Hasan Aykan Taşova’da 18 ay Belediye Reisi ve Kaymakam Vekili sıfatlatıyla görev yaptıktan sonra kendi talebiyle emekliye ayrılarak Erbaa’ya yerleşti. Erbaa’da kuyumculuk işiyle iştigal eden bir şahsın evladıydı.
Belki de resmi olarak ilçe Hükümet Binası tamamlanıp ilk Kaymakam atandıktan sonra görevini ikmal ettiğini, emekliliğinin geldiğini düşündü.
*
2. Mahmut’un tahta çıktığı devirde imparatorluk bünyesinde yarı bağımsız ve dahi kendi başına buyruk âyanlar vardı. Âyanlık düzenine evvela tedbirlerini almak suretiyle döneminde son verdi. Çünkü âyanlık sistemi içinden çıkılmaz olayların, zulümlerin, yolsuzlukların çıbanbaşı olmuştu.
1792 yılında Sivas Eyaleti’nde Sonisa, Taşâbad ve Ziğdi âyanı olan Çandarlı Deli Bekir ve kardeşi Ömer, sayısı 800 kişiyi bulan adamlarıyla bölgede terör estiriyordu.
Sonisa, Taşâbad ve Ziğdi kazalarında Deli Bekir ve adamları kendilerine katılmayanları öldürüp haneleri basmakla yetinmiyorlardı; istedikleri kimseleri naip tayin ve azlederek olayların ve davaların kendi çıkarlarına uygun bir halde gelişmesi ve neticelenmesi için her türlü hileye başvuruyorlardı, her türlü oyunu oynuyorlardı.
Deli Bekir sadece Sonusa, Taşâbad ve Karayaka ile kalmıyordu; Erek ve Niksar kazalarına da zarar veriyordu. Deli Bekir ve kardeşi Ömer Sivas Vilayeti mütesellimi ve mübayaacısı olan Zaralızade Recep Bey’in kethüdası tarafından bertaraf edildi.
(BOA C. DH 9660)
-Hacettepe Üni. S. Sönmez. Doktora Tezi-
Tez konusu: Tanzimat’a giden yolda bir Osmanlı kenti: Sivas Vilayeti.
*
“Sivas şehri Osmanlı döneminde ne üretim açısından ne de ticari manada önemli bir konuma sahip değildir. Sivas bu haliyle ancak Osmanlı Devleti’nin idari mekanizmasında Eyalet Merkezi Statüsü ile bir üstünlüğe, bir nüfuza sahiptir.”
(Serpil Sönmez: Hacettepe Üni. Doktora Tezi.)
*
Âyanlar daima bir bölük asker beslemekle mükelleftiler; çünkü vergi topluyorlardı, bölgenin emniyetinden sorumluydular. Topladıkları vergiden devlet payını ayırıp kalanıyla da geçinmek ve asker temin etmek gibi bir vazifeyle görevliydiler. Fakat zamanla düzen şaştı; âyanlık ağalık, derebeylik düzeni oluverdi ve servet biriktirme, yağmalama, gasp etme, vergide hududu aşma, ahaliye zulmetme gibi tuhaf, garaip, acayip bir hale dönüştü.
Taşâbad kazasından bir misal:
“1756/1757 senesinden beri Taşâbad kazası âyanı olan Seyyid Hacı Mustafa hakkında kaza ahalisi 1762/1763 yılında Salyane defterlerinde masrafları şişirerek kendilerinden fazla para topladığı isnadıyla suç duyurusunda bulundu.”
(BOA C. DH 12092)
(-S. Sönmez Doktora tezi-)
Erbaa kazasından bir örnek:
1815 tarihinde Kaza-i Erbaa ahalisi Âyan Hacıoğlu Mustafa’dan şikayetçi oldu.
Hacıoğlu Mustafa etrafına topladığı BİN kişiden fazla eşkiyanın geçimi ve yaptırdığı kalenin masrafları, kaleye koyduğu topu ve silahları için gerekli parayı kaza halkından toplamaktaydı.
Halk, kaza hakimlerinin de âyanın yanında olmasından dolayı şikayet ilamı dahi yazdıramıyordu. Âyan Hacıoğlu Mustafa’nın kendilerinden haksız, hukuksuz ve usulsüz topladığı yüklüce paranın iadesini ve Mustafa’nın âyanlıktan tardedilmesini istiyorlardı.
1819 yılında Hacıoğlu Mustafa ailesi ve kardeşleriyle beraber Çorum kazasına sürgün edildi.
(BOA C. DH 5462)
(S. Sönmez – Doktora Tezi- 2015)
*
Eskiyalık olaylarının ötesinde önemli bir husus da çeşitli kademelerde görev yapan memur ve âyanların gelir ve servetlerini artırmak için halkı
çeşitli yollarla soyma teşebbüsünde bulunmalarıydı, soymalarıydı.
2. Mahmut devrinde yolsuzluklar ve zulümlerle yerel güç odakları haline gelen âyanları ortadan kaldırmak bir mecburiyet haline gelmişti.
17 Kasım 2021
Enver Seyhan